DÜNYA

Yusuf Alabarda : Çin zorla sahneye davet edilirken

Tarih
04 Ağustos 2022
İzlenme
842 Kişi

Ve önceki gün beklenen oldu.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Tayvan’a uçağı ile inerek Çin’i zorla sahneye itekledi.

Çin uzunca süreden bu yana Tayvan üzerinden bir hesaplaşmaya zaten hazırlanıyordu, bunu bilmeyen yok lakin anlaşılan hegemonun çok beklemeye tahammülü kalmamış ve Çin bir erken doğuma zorlanmak istiyor.

Ama gelin 1700’lerin sonundan itibaren Çin’in adım adım buraya nasıl geldiğine ve neden Tayvan konusunu ‘200 yıllık utanç defterini kapatma’ olarak gördüğüne bir göz atalım.

Kendini ‘orta krallık’ olarak gören Çin bu perspektifi ile kendini dünyanın merkezine yerleştiren ve diğer ülke ve toplumları orta krallığın periferindeki ülkeler olarak nitelendiren bir anlayıştan bugünlere geldi.

Batı paradigmasının tam tersine Çin, kendi değerlerini dünyaya yaymaya çalışmadı. Bu durum Çin’in mütevazı dünya görüşünden ziyade Çin kültürünün başka milletlere transfer edilmesini kabul etmemekten kaynaklanan bir üstünlük duygusu.

1700’lü yıllar dâhil binlerce yıllık Çin tarihinde Çin dilini yabancılara öğretmek dahi yasaklanmıştı.

Çin tarihi, düşmanları ile olan mücadelesinde barbarlara karşı barbarları kullanma, bükemeyeceği bileğe karşı uzlaşmacı tavırlar ortaya koyma, hasımlarını içten çökertmeye dair sayısız örnekler ile doludur.

Ünlü stratejist Sun Tzu’nun savaş üzerine kaleme aldığı eserinde dahi misaller düşmanın harp edilmeksizin nasıl alt edilebileceği üzerinedir.

Çin, öyle sanıldığı gibi iki binli yıllardan sonra önemli bir üretim merkezi hâline gelmiş de değil. 1800’lü yılların hemen başlarında ABD ve Avrupa’nın toplamından daha fazla bir ekonomik büyüklüğe sahip olan bir Çin gerçeği var lakin endüstri devrimine ve denizlere olan ilgisizliği Çin’i son iki yüzyıl içerisinde farklı noktalardan buraya taşıdı.

Her ne kadar Çinli Müslüman Amiral Zheng He’nin muhteşem donanması okyanuslarda seyrederken Avrupa’da keşifler çağı daha başlamamış olsa dahi, Çin denizcilikteki bu başarısını sürdüremeyince bugünkü Çin karasına sıkışıp kaldı.

Hegel’in dahi eleştirilerine muhatap olan Çin’in denizlere olan bu ilgisizliğini Henry Kissinger ‘On China’ isimli eserinde kanatsız kuş tabiri ile özetler.

Çin’in endüstri devriminin olmazsa olmazları olan buhar gücü, kredi, sermaye, özel mülkiyet, kölelik, sömürü ve ekber evlat yasaları gibi kavramlara itina ile uzak kalmasının sebebi olarak Konfüçyen paradigma gösterilir.

Bunun ne kadar doğru olduğu hâlen tartışmalıdır fakat Konfüçyüsçü anlayışa karşı Mao Zedong’un ortaya koyduğu ‘Kültür Devrimi’ denilen tahribat bugün Çin’de dahi eleştiri konusudur.

Kadim Çin kültürüne yönelik eski kültür, eski gelenek, eski düşünce ve eski alışkanlık adı altında 10 yıl boyunca kesintisiz sürdürülen saldırılar sonucu Konfüçyüs’ün doğduğu köy dahi basıldı, Konfüçyüsçü kitaplar yakıldı ve yasaklandı, mezarlar yerle yeksan edildi.

Sadece Pekin’deki 6.843 tarihî yapının 4.922 adedi tahrip edildi.

1700’lerden 1949 yılındaki Mao Zedong’un kırsaldan kentlere sloganı ile başlattığı devrime kadar geçen sürede Çin Batılı emperyalistler tarafından sürekli mağlup edildi.

Mao Zedong, Sun Tzu’dan aldığı ilhamla Batı’yı Batı gibi silahlanarak vuracağına dair geliştirdiği paradigma doğrultusunda Çin’i bugünlere hazırladı.

Bu esnada milyonlarca insan açlık ve kıtlıktan hayatlarını yitirdi, insanın eşrefi mahluk olarak sahip olduğu tüm erdemler ayaklar altına alındı ve bugünkü Çin ortaya çıktı.

Mao’nun devrimi esnasında Çin ana karasında bulunan milliyetçiler de Tayvan adasına kaçarak orada kendi yönetimlerini ihdas ettiler.

O günden bu yana Çin Komünist Partisi önderliğindeki Çin, Tayvan’ı bir gün emperyalistlerden kurtaracağına inanırken, Tayvan’daki Çin milliyetçileri de bir gün Çin ana karasını komünistlerden kurtarma hayali ile yaşıyor.

Bugün geldiğimiz noktada Çin’in düşmanın silahı ile silahlanmış, düşmanının paradigmasını kuşanmış bir Çin’e dönüştüğünü görmeyen sanırım kalmamıştır.

Afyon savaşları süreci dâhil Batılı güçlerden ve Japonya’dan ve hatta Rusya’dan ardı ardına mağlubiyetler alan Çin ile günümüz Çin’i çok farklı.

Çin, bugün ABD hegemonyasına sadece iktisadi açıdan değil askerî açıdan da meydan okuyan bir nükleer güç hâline gelmiştir.

300 milyar dolar civarındaki savunma harcaması ile ABD’den sonra en büyük savunma bütçesini kullanan bir ülke olan Çin ile, burnunun hemen dibinde bir mücadele şu an için çok mümkün gözükmemektedir.

Ayrıca Çin’in Rusya’dan farklı olarak küresel ticaret ve üretimde işgal ettiği konum, Çin’e Rusya’da olduğu gibi kolayca ambargo uygulanamayacağı hakikatini tüm dünyaya dayatmakta.

Pandemi sürecinde başta Çin kaynaklı aksayan tedarik zincirlerinin dünya ekonomilerinde nasıl bir dalgalanmayı berberinde getirdiğini hâlâ yaşayarak tecrübe ediyoruz.

yazının devamı

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER