Kalbimizdeki ve zihnimizdeki haritalar fiziki haritalara göre çok büyük ve birbirine çok yakın. Çünkü zihinlerimiz yakın, çünkü kalplerimiz yakın. Çünkü duygu dünyamız, birlikte gelecek tasavvurumuz yakın. Çünkü siyasi genetiğimiz aynı.
İstanbul ile Kahire’nin, Şam ile Beyrut’un, Bağdat ile İsfahan’ın, Bursa ile Bosna’nın, Gazze ile kalplerimizin arasına kimseler sınır koyamaz, koyamıyor da.
TARİH, COĞRAFYA BİZİ ŞAH DAMARIMIZDAN YAKALADI…
Tarih, coğrafya ve şehirler bizi şah damarımızdan yakalayıp, bugün bir kez daha aynı vadiye, aynı haritaya yerleştiriyor, görüyor musunuz. Bunu kimse engelleyemiyor, görüyor musunuz. Buradan bir büyük meydan okuma yükseliyor, bir gelecek tarihi şekilleniyor, görüyor musunuz.
Geçmişte ödediğimiz bedeller ortak. Türkülerimiz, ağıtlarımız, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz ortak. Yaşadığımız travmalar, büyük sürgünler, gözyaşlarımızı gizlediğimiz büyük kıyımlar ortak. Bugün Gazze’de yaşadığımız acılarla, 1917’de Gazze’de, Kudüs’te yaşadığımız acı ve hüzünler aynı.
O YÜZYILLAR, O HARİTALAR YALANDI. COĞRAFYA BAŞKA ŞEYLER HAZIRLIYOR.
Bize dayatılan yüzyıllar yalandı. Aramıza örülen duvarlar yalandı. Kalplerimize işlettikleri yabancılıklar yalandı. İnşa ettikleri kimlikler, siyasi rejimler, küçücük haritalar yalandı.
Güç, duygu, hafıza ve tarih, bizi bir şeylere hazırlıyor. Ama birileri bunu içeriden, dışarıdan, bölgeden durdurmaya çalışıyor. Habire saldırıyor, kirletiyor, kötülük tohumları saçıyor. Bir tür “iç işgal gücü” gibi, yüz yıl önce coğrafyamızı parçalayanlar için acımasız bir nefretle vuruyor.
“Türkiye olmasın Yunan olsun” sesleri yükseliyor. “Türkiye olmasın ABD olsun, Avrupa olsun” sesleri yükseliyor. Bu küstahlıklar, bu arsızlıklar siyasetle kamufle ediliyor. İslamofobi ile Türkofobi cephesi birleşmiş, 21. yüzyıla damgasını vuracak büyük dalgayı durdurmaya çalışıyor. Bilinen bütün silahlarını sahaya sürüyorlar.
BU AĞIR YÜK TÜRKİYE’NİN OMUZLARINDA... HER HAREKETİ BÜYÜK ÖFKE İLE KARŞILARIZ!
Savaş kuşağını barış kuşağına çevirmenin, coğrafyanın “kanlı tarihi”ne nokta koymanın, soykırım ve kitlesel kıyımlar için kurban seçilen ülkelerimizi ortak güvenlik havzasına dönüştürmenin bütün yükü Türkiye’nin omuzlarında. Tarihin bütün ağırlığı bizim zihinlerimizde.
Bunu yapabilecek başka hiçbir ülke yok. Türkiye'nin siyasi genetiği önümüze bu zorluğu yeniden çıkardı. Bundan kaçacak hiçbir yol yok. Tarihin hiçbir döneminde kaçmadık, yine kaçmayacağız.
Bizler barış, onur, haysiyet, refah ve özgürlük alanlarını inşa etmek için sefere çıktık. Coğrafyayı güce dönüştürmek için sefere çıktık. Buna yönelik her hareketi, her sözü, her kötülüğü büyük bir öfkeyle karşılarız.
Çünkü bu öfkenin içinde Birinci Dünya Savaşı’nın, Çanakkale’nin, Kudüs işgalinin, Yemen’in, Anadolu işgallerinin bütün acıları ve öfkesi var. Büyük sürgünlerin, büyük imha harekatlarının acısı ve öfkesi var.
BİZİM ÖMRÜMÜZ NE Kİ, NESİLLER, KUŞAKLAR FEDA EDİLDİ BU YOLDA.
Bugünün çıkarı için, bugünün konforu için bu öfkeyi, bu acıyı unutanlardan olmayacağız. O riyakarlardan, o karaktersizlerden olmayacağız. Gerekirse coğrafyayı bir silah gibi kullanacak, haritayı bir kurşuna dönüştürecek, aklımızı ortaya koyduğumuz kadar yüreğimizi de ortaya koyacağız.
Kınamalara aldırmadan, modacıların modasına uymadan, belli ajandalara sıkışmadan, eğilip bükülmeden, inancı kadar duruşuyla da bu savaşı verenler bugünlerin kahramanları olur.
Bize emanet edilen makamların, sahip olduğumuz zenginliklerin, göze girme telaşlarımızın çok ötesinde, kendimizi bile unutturacak bir hayalin, bir hedefin erleri olacağız. Bir ömür ne ki; ülkeler, milletler, nesiller feda edildi bu yolda.
GAZZE: AÇLIK SİLAHI, SABIR VE ONUR…
Gazze’de bir soykırım yaşadık. Bitmedi, devam ediyor. Açlık silahı ile yüz binler ölümün eşiğine getirildi ve biz sabrediyoruz.
Bebekler, çocuklar, kadınlar, onurlu adamlar bütün bir dünya sistemine karşı yokluk içinde, kimsesizlik içinde, insanlık tarihinin en çirkin, en aşağılık zorluklarına direniyor. Büyük sabır onların, biz yapamadıklarımızın altında eziliyoruz.
Gazze biziz. Kalbimiz kadar, şah damarımız kadar yakın. Bunu anladığımızda işte coğrafya da tarih de biz oluyoruz. Bu “Müslüman Soykırımı”na öfke duymayanların büyük tarih yürüyüşünde hiçbir katkısı olmayacaktır.
KIBRIS’TAN SURİYE NE KADAR YAKIN? BU BÜYÜK BİNA BUGÜNÜN DEĞİL YARININ HESABI NİYE OLMASIN!
Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Teknofest yolculuğuna davetliydim.
Orada, yeni yapılan KKTC hükümet Külliyesi’nden etrafa bakarken; sadece Gazze’nin değil, Suriye’nin ne kadar yakın olduğunu, Beyrut’un ne kadar yakın olduğunu, İsrail’in ne kadar yakın olduğunu düşündüm.
“Bu bina KKTC için değil, Kıbrıs’ın tamamı için bile büyük ve muhteşem. Bu bina, bugünün değil yarının hesabı niye olmasın” diye mırıldandım.
YAKIN OLAN İSRAİL DEĞİL BİZİZ!
İsrail Lübnan’ın Türkiye sınırlarını bombalarken, Şam’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı bahçesini bombalarken, herkes İsrail’in o bölgelere yakın olmasını konuşuyor.
Oysa yakın olan biziz. Bir karış toprak barçasının, birkaç deniz mili ötesinin yakınlığı değil sadece. Şam’ın da Beyrut’un da Gazze’nin de bizim parçamız olduğunu düşündüm.
Ve KKTC’nin bizim için ne ifade ettiğini düşündüm. “Türkiye defol” diyenler ne kadar yabancıysa Kıbrıs o kadar bizim vatan parçamız. Kıbrıs da Adalar da vatanımızın tamamlayıcısı. Ancak Kıbrıs ayrıca bir savunma hattımız, uçak gemimiz.
HAİTALARA TEKRAR BAKIN!
Gazze ile Şam ile Beyrut ile tek bir coğrafya. Hafızalarımızı tazeleyelim, haritalara tekrar bakalım. Kendi zihin haritamıza, gönül haritamıza, güvenlik haritamıza, gelecek haritamıza da bakalım. Bugünkü hiçbir tartışma, hiçbir siyasi ajanda, hiçbir “önleyici komplo” bizi bu düşünceden alıkoyamaz. Hiçbir ucuz cümle bunu tanımlamaz, hiçbir riyakarlık bu gerçeği örtemez, unutturamaz.
MUCİZELERE İMZA ATANLAR…
Teknofest’in KKTC’de olmasının bir anlamı vardı. Savunma alanında mucizelere imza atanların orada olmasının bir anlamı vardı. Savaş uçaklarının, SİHA’ların KKTC semalarında olmasının bir anlamı vardı.
Türkiye’nin Suriye hava sahasında İsrail uçakları ile karşı karşıya gelmesinin, Gazze’yi bu kadar sahiplenmesinin, Lübnan’ı neden savunmak istediğinin sebebi neyse KKTC’deki meydan okumanın anlamı odur. Burada bile bir coğrafya, bir tarih, bir gelecek planlaması, bir hazırlık vardır.
YÜZYILLAR DAYANAMADI, İSRAİL Mİ DAYANACAK?
Ve gördüm ki, Türkiye İsrail’den gelebilecek her türlü anormalliğe hazırdır. Her türlü “oldubitti”ye hazırdır. Bu yolda ne yapılması gerekiyorsa yapılacağı düşüncesindedir.
Bu sabır testi bölgesel infiallere neden olabilir ve böyle giderse olacak. Artık o zaman bu fırtına kimleri önüne katıp silip süpürür göreceğiz.
Bu öyle bir güç ki, zihinlerimizde ve kalplerimizdeki coğrafya öyle canlı ki, kardeşlik ve ortaklıklar o kadar güçlü ki, buna yüzyıllar dayanamadı. İsrail mi dayanacak?
19. ve 20. yüzyıl boyunca hafızalarımız silindi, ülkelerimiz imha edildi ama bu genetik yok edilemedi. İki yüz yıldır yaşadıklarımız dünya tarihinin çok önemli travmalarını içerirken, yok edemedikleri bu duyguyu, düşünceyi, aklı ve hayali İsrail mi sıfırlayacak?
BİR SONRAKİ TEKFOFEST ŞAM’DA YAPILAMAZ MI! BİR TEKLİF SADECE? NEDEN OLMASIN!
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.