Gazze bizim için ne ifade ediyor? Filistin halkının büyük mücadelesi sadece Filistin için midir? Ya da Gazze’de soykırımla imha edilen bir halkın durumu, coğrafyanın güçlü ülkelerine ne tür zorunluluklar yüklüyor?
Gazze halkı için tek çözüm, onları o topraklardan çıkarıp daha güvenli yerlere taşımak mıdır? Peki bu bir sürgün, tehcir, etnik temizlik değil midir? Peki aslında bunu kim istiyor ve kim bizim üstümüzden bu kanaati servis ediyor?
GAZZE TOPRAK PARÇASI MI? VAROLUŞUN EN SAF HALİ, EN KESKİN MEYDAN OKUMADIR.
Gazze bir toprak parçası değildir. Alınıp satılan bir emlak değildir. Para ile değer biçilen bir yer değildir. Gazze halkı sadece ekonomik olarak beslenmesi gereken bir halk kitlesi değildir. Gazze halkı mülteci statüsünde bir halk değildir.
Hayatlarını ortaya koydukları şey bir kimliktir, kişiliktir, varoluşun en saf örneğidir. Bizi utandıran, vicdanlarımıza gömen, başımızı öne eğen, yüreklerimizi hoplatan, kendi varoluşumuzu sorgulatan, yumruklarımızı sıkan, çaresizlikten kıvrandıran bir gerçektir.
Küçücük Gazze, Filistin’in ötesine, Arapların ötesine, Müslüman coğrafyanın tamamına büyük bir çağrıdır. Yüz milyonlarca insana bir avuç insan üzerinden verilen ilahi mesajdır.
Son yüzyılda en acımasız haliyle yaşadığımız, son otuz yılda büyük bir imha harekâtına dönüşen 21. Yüzyılın Haçlı saldırılarına karşı meydan okumanın en keskin örneğidir.
HAÇLI SAVAŞLARI’NDAN BU YANA TARİHİ YANLIŞ ANLAMIŞSINIZ SİZ?
Vatan ve yaşam hakkı için verilen bu mücadelenin, vatanın da ötesinde, yaşama hakkının da ötesinde tarih ve coğrafya için başka bir anlamına vardır. Gazze halkı, bunu hayatları ile ödeyerek, aslında meselenin hayattan da öte olduğunu bütün dehşetiyle göstermiştir.
Eğer Gazze sadece vatansa, eğer iki buçuk milyon insanın yaşaması hedefse, Müslüman toprakları geniş, onları her yerde barındırmak mümkündür. Bunu düşünmek bizi utandırmalıdır.
Meseleyi böyle anlayanların, tarih ve coğrafya kimliğinden zerre nasibi olmamıştır. İlk Haçlı savaşlarından bu yana Anadolu’da ve Kudüs’te verilen mücadeleyi algılama biçimi kişiliksizdir. Bugün Türkiye ile yürüttüğümüz büyük meydan okumanın ana hedefini, ödenen bedelleri kavramamıştır.
BİZ MALAZGİRT’İ, ANADOLU’YU YAĞMALAMAK İÇİN Mİ YAPTIK?
Biz yüz yıl önce Medine savunması yaparken, 1917’de Gazze savaşlarını yaşarken, Anadolu çocuklarını Yemen’e, Mezopotamya’ya, Kanal’a gömerken verdiğimiz mücadeleyi sadece toprak meselesi sananlar ya aptaldır ya da cahildir.
Bilinçli olarak böyle düşünüyor ve böyle sunuyorlarsa da haindir.
Böyle düşünenler, 1071’de Anadolu’ya yağma ve talan için, Anadolu’nun vadilerini ele geçirmek için girdiğimizi sanabilir. Viyana kapılarına dayanırken Balkanlar’ın ve Avrupa’nın zenginliklerini yağmalamak için girdiğimizi sanabilir.
Sömürgecilere karşı savaşıp Açe’ye yardım gönderirken Endonezya’nın “petrol”ünü yağmalamayı düşündüğümüzü sanabilir. Evet, o zaman petrol yoktu ama bu kafa o kadar sakat ki, bunu bile sanabilir.
ADAMLAR KUDÜS’Ü “ZEYTİNLERİ” ELE GEÇİNMEK İÇİN İŞGAL ETMEDİ!
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın bütün zenginliklerini İngilizlere karşı savaşı kazanmak için Lübnan’a ve Ortadoğu’ya aktarırken bunun bir zenginlik mücadelesi olduğunu sanabilir. Kudüs’ü işgal eden İngilizlerin bütün bu işgalleri Kudüs’ün zeytinleri için yaptığını sanabilir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın imhası ve arkasında kurulan garnizon, sömürge devletleri projelerinin sadece bölgenin petrolünü yağmalamak için kurgulandığını da sanabilir.
Tarih, coğrafya, kimlik, idrak, geçmişin bilinci, geleceğin tasavvuru, Türkiye’nin güç hesapları toprak meselesinin, zenginlik meselesinin, refah meselesinin çok ötesidir. Elbette bunlar birinci derecede önemli, değerli. Elbette vatan kavramını kutsal gördüğümüz açıktır.
Ama insanlık tarihi kadar eski başka bir hesap var. Biz, işin burasındayız. Bu hesabı kavrayamayanların Türkiye’nin ve coğrafyanın bugünü ve geleceğine dair bütün fikir ve öngörüleri sıfırdır!
ZİHİNLERİNİZİ ÖZGÜRLEŞTİRİN!
20. yüzyılın, o sömürge yüzyılının zihinlerimizde bıraktığı büyük kirlilik, gözlerimizi kör ediyor. Zihinsel arınmayı yaşayamayanların bütün bunları doğru algılaması imkansızlaşıyor. Zihinlerde özgürlüğü kavrayamayanların Gazze’de olanları, Türkiye’nin yürüdüğü yolu algılaması imkansızlaşıyor.
Hâlâ ABD gibi, hâlâ İngiliz gibi, hâlâ Avrupa gibi, hatta hâlâ İsrail gibi düşünüp ülkelerimize, milletlerimizin kaderlerine dair söz söyleyenlerin yıkıcı fikirlerinden derhal kurtulmamız lazım.
ABD-İSRAİL TEZLERİNİ İSLÂMÎ KAVRAMLARLA PAZARLAMAK!
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı pazar günü bir açıklama yayınladı. “Gazzelilerin; Suriyeliler için kurulan kamplara yerleştirileceği” iddiası kesin bir dille yalanlandı.
Bundan önce, “Gazze halkının Türkiye, Cezayir vs. gibi başka yerlere taşınması temalı “servis”ler Türkiye’de tedavüle sokuluştu. Ne hazindir ki, bu niyet “hicret” adı altında pazarlanır olmuş.
Bu, ABD’nin, İsrail’in temel tezi. İsrail’in kendi imkanlarıyla ulaşamayacağı bir hedef. Halkını sürgün et, Gazze’ye çök, iş bitsin. Peki, yarın İstanbul Boğazı için de bir talep gelirse, İstanbul’dan hicret mi edelim? Yarın Suriye’nin batısını istediklerinde, halkı “hicret” mi ettirelim? Bugün karşı koyamıyoruz, gidelim sonra tekrar geliriz mi diyelim.
VATANA İHANETİ Mİ ÖNERİYORSUNUZ!
Yarın Trakya’yı istediklerinde bölgenin nüfusunu mu boşaltalım? PKK üzerinden Türkiye’nin bir bölümünü koparmak istediklerinde, bu “servisçi”lere göre biz çoktan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu terk etmeliydik.
Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde bu ihanetleri çok yaşadık. 20. yüzyıl sömürge kafalıların yönetiminde bu ihanetleri çok yaşadık.
Bırakın Gazze’nin sadece vatan olmasının ötesinde taşıdığı anlamı, mesele sadece vatan olsa bile bize vatana ihaneti öneriyorlar. Sömürgeciliğin zehirlediği bu zihinler aslında mandacıdır. Ya ABD’nin ya da İngiltere’nin tezlerine göre bizi formatlamaya çalışmaktadırlar.
COĞRAFYAMIZI MAHVEDEN TERÖR ÖRGTÜLERİ DE İSLÂMÎ KİMLİKLE FORMATLANMIŞTI!
Nedense bu tezler hep İslâmî kavramlarla pazarlanır. İsrail, ABD ve İngiliz tezleri muhafazakâr, İslâmî çevreler üzerinden servis edilir.
Türkiye’de yakalanan Mossad üyelerinin bile ‘İslâmî’ kimlikli çıkması bu yüzdendir. İngiliz himayesi isteyenlerin Osmanlı’dan bu yana muhafazakâr çevreler olması ibretliktir.
Son otuz yıldır Müslüman topraklarda kurulan terör örgütlerinin (bir ya da ikisi hariç) İslâmî kimlikli olması ibretliktir. DAEŞ, eş-Şebab vs, hepsi ABD, İngiltere, İsrail için savaşmış, Müslüman toprakları ve toplumları mahvetmiş, Batılılar için işgale hazır hale getirmiştir.
İNGİLTERE İÇİN, İSRAİL İÇİN, ABD İÇİN “CİHAD” EDENLERİ GÖRDÜK!
Bu topraklarda ABD için “cihad” yapıldı”, yüz yıldır İngiltere için “cihad” yapanları çok gördük. Gizli gizli İsrail için “cihad” yapıldı! Müslümanlar örgütlendi, bu ülkeler için kurşun sıktılar, öldüler.
Bitmediler. Şimdi de Gazze halkının kaderini belirliyor, tam da İsrail’in istediği gibi onları sürgüne gönderiyor, bunu bir çözüm olarak sunuyor daha da vahimi bu planı “Hicret” diye İslâmî bir kavram üzerinden pazarlıyorlar.
Kendi ülkelerini, topraklarını, varlıklarını düşmanlarına terk edip gitmek hicret değildir. Bunu diyenler Hicret’i çok kötü niyetler için kullanmaktadır. Bu zihinlerin Müslümanlığı sorunludur.
Bu zihinlerin yerliliği sorunludur. Bu zihinler 20. yüzyılda ABD-İngiltere ekseni için coğrafyamızı formatlayan genetiğin, içerideki pazarlamacıların bugünkü uzantılarıdır.
BU ZİHİNLER KUDÜS’Ü İŞGAL EDEN İNGİLİZDİR! BİR SELAHATTİN, BİR YAVUZ OLAMAYACAKTIR.
Bu zihinler Kudüs’ü işgal eden İngiltere’dir. Asla bir Selahaddin olamayacaktır. Asla bir Fatih ya da Yavuz olamayacaktır. O neslin taşıyıcısı olamayacaklardır.
Bu zihinler, sıkıştıkları zaman Anadolu’yu bile satabilecek, “Verelim gitsin. Biz de Orta Asya’ya taşınalım. Zaten buraya sonradan geldik” diyeceklerdir. Bu zihinler Müslüman olsa da bu toprakların yabancısıdır!
İsrail’in gerilemesi, çöküşü başladı. İsrail’in arkasındaki küresel güç alanı parçalandı. 1948’den bu yana devam eden dokunulmazlık bitti. O güç alanı daha da parçalanacak, İsrail için bütün koruyucu kalkanlar yıkılacaktır. İşte tam bu dönemde, İsrail’e karşı güç kullanma mevsimi açılmıştır.
İSRAİL’I SINIRDA HAPSEDİP EVİNDE BOĞMA DÖNEMİ...
Artık küresel güç matematiği değişti. Moral atmosferi değişti. Türkiye gibi, bin yıllık coğrafya siyasi genetiği harekete geçti. Türkiye’nin durduğu yer, taşıdığı idrak hızla bölgeselleşiyor.
Böyle bir dönemde, Gazze’yi boşaltma gibi, 20. yüzyıl kaçış planlarına, ezikliğine sığınarak bir 20. yüzyıl daha yaşamayacağız.
Asimetrik savaşın bütün unsurları İsrail’e karşı devreye alınmalı. Örtülü müdahalelerin bütün seçenekleri sahaya sürülmeli. İsrail, sınırlarına hapsedilmeli, evinde boğulmalı. Coğrafya bir silahtır ve bu silah tereddütsüz bir şekilde İsrail’e doğrultulmalı. Kara, hava, deniz alanlarından tecrit edilmeli.
İSRAİL ZAYIF VE KORKAKTIR. GÜCÜ ZİHİNLERİNİZDEDİR. BUNDAN KURTULUN ARTIK.
Suriye’ye, Sina’ya, Lübnan’a, Gazze’ye her saldırısı anında karşılık bulmalı. İsrail zayıf bir devlettir. Korkak bir devlettir. Daha bir avuç Gazze halkını soykırıma rağmen dize getiremeyen bir ülkenin bölge ülkelerine kafa tutması sadece şovdur.
Onun gücü zihinlerdedir. O da bunu kullanmaktadır. Bu zihinler de şimdi bize “Hicret” adı altında sürgün öneriyorsa, önce bu zihinlerden kurtulunmalı.
Coğrafyayı yeniden ipotek altına almalarına asla izin verilmemeli. İngiliz, ABD, İsrail aklının Türkiye üzerinde oyun kurmasına ebediyen son verilmeli.
İsrail’e karşı güç kullanma, askeri seçenek akıllı bir şekilde, bütün yol ve yöntemleri ile sahaya sürülmeli. Bunun zamanı geldi. Hal böyle iken, bize hâlâ “geri çekilme”yi önerenlerin bu topraklara söyleyeceği hiçbir sözün gücü ve etkisi olmayacaktır.
KİMSE BİZİ İSLÂM’LA VURMASIN! ANLAMIYORSUNUZ: GAZZE KAZANDI, SİZ KALBETTİNİZ!
Soykırıma karşı koymayı göze alamayıp yenilgiyi önerenlerin artık bir saygınlığı yoktur. Osmanlı yenilgisi parantezi kapatıldı. Onlar hâlâ o yenilgiyi devam ettiriyorlarsa burada Türkiye yoktur. Gazze yoktur. İslâm dünyası yoktur. Orada ABD vardır, İngiltere ve İsrail vardır. Herkes durduğu yeri yeniden gözden geçirmelidir.
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.