Filistin davası, sadece bir toprak meselesi olmaktan çok, dünya üzerindeki güç dengelerinin sert bir biçimde çatıştığı bir arena haline gelmiştir. İsrail, yıllardır süregelen işgal politikalarıyla Filistin halkına karşı açık bir soykırım uygulamaktadır. Bu süreçte, uluslararası arenada adaletin ve hukukun bir kez daha çiğnendiğine şahit oluyoruz. Ancak İsrail’in zulmünü durdurmak, sadece insani ve ahlaki argümanlarla değil, aynı zamanda jeopolitik stratejiler ve askeri olasılıklarla da masaya yatırılması gereken bir meseledir.
Öncelikle, İsrail’in bölgedeki varlığının arkasında güçlü bir Batı desteğinin bulunduğunu kabul etmeliyiz. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkeleri, İsrail’i Ortadoğu’daki bir karakol olarak görmektedir. Bu ülkeler, bölgede kendi çıkarlarını koruyabilmek için İsrail’in yanında durmaktadır. Bir Türk ve Müslüman olarak bu gerçeği göz ardı etmemek, stratejik adımlarımızı buna göre atmamız gerekir. İsrail’in arkasındaki bu küresel güç desteği, onu yalnızca bir askeri işgalci değil, aynı zamanda dünya sahnesinde bir stratejik aktör haline getirmektedir. Bu nedenle, zulmü durdurmak için atılacak adımlar çok boyutlu olmalıdır.
Türkiye ve Müslüman ülkeler, İsrail’in jeopolitik stratejilerini ve askeri gücünü dengelemek için yeni ittifaklar kurmalıdır. İsrail, bölgedeki askeri üstünlüğünü büyük ölçüde ABD’nin askeri yardımları ve teknolojik desteği sayesinde elde etmiştir. Türkiye’nin, bölgedeki diğer Müslüman ülkelerle savunma iş birliğini artırması, ortak askeri tatbikatlar düzenlemesi ve stratejik ittifaklar kurması, İsrail’in bu askeri avantajını dengeleyebilir. Özellikle İran, Pakistan, Katar ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bir güvenlik bloğu, İsrail’in bölgedeki tek güç olma iddiasını zayıflatabilir. Türkiye önderliğinde birleşecek olan Müslüman ülkeler, İsrail’in bölgedeki tek güç olduğu inancını tamamıyla zayıflatacak, hatta bir çok konuda İsrail ve Batının geri adım atmasını sağlayacaktır.
Askeri anlamda ise, İsrail’in saldırgan politikalarına karşı caydırıcı bir güç oluşturulması gerekiyor. Filistin toprakları üzerinde devam eden sistematik işgal, sadece diplomatik çabalarla durdurulamayacak kadar derindir. Bunun için, İslam dünyasının ortak savunma stratejileri geliştirmesi kaçınılmazdır. İsrail’in askeri hamlelerine karşı dron teknolojileri, füze savunma sistemleri ve modern askeri stratejilerle karşılık verilebilir. Örneğin, Türkiye’nin geliştirdiği insansız hava araçları (SİHA’lar), bölgede İsrail’e karşı caydırıcı bir unsur olabilir. Bu tür askeri teknolojiler, İsrail’in saldırı kapasitesini sınırlandırabilir ve Filistinli direnişçilerin kendilerini savunabilmesine olanak tanıyabilir.
Ancak burada işin en kritik noktasına geliyoruz: İsrail’in iç dinamiklerini hedef almak ve oradan bir dönüşüm yaratmak. İsrail toplumu, tek bir bloktan oluşmuyor; özellikle liberal kesimler, entelektüeller ve gençler arasında işgale karşı büyüyen bir muhalefet var. Bizim dışarıdan yapabileceğimiz en önemli hamle, İsrail’deki bu işgal karşıtı grupları güçlendirmek, onların sesini daha fazla duyurmak olmalıdır. Türkiye, İsrail’deki barış yanlısı sivil toplum kuruluşları ve entelektüellerle iş birliği yaparak, bu kesimlere destek sağlayabilir. İsrail hükümetini en zayıf noktasından vurmanın yolu, halk desteğini sarsmaktan geçer. Eğer İsrail toplumu, hükümetlerinin işgalci politikalarının hem ahlaki hem de ekonomik olarak zarar verdiğini fark ederse, bu durum içerde büyük bir baskı oluşturabilir.
Bu stratejinin önemli bir ayağı da, uluslararası ticari ve ekonomik baskı oluşturulmasıdır. İsrail’e ekonomik destek sağlayan küresel şirketlerin ve finansal aktörlerin üzerindeki baskı artırılmalı, bu şirketlere yönelik uluslararası boykotlar düzenlenmelidir. İsrail halkı, işgalin maliyetini hissettiği anda, hükümete karşı sesler daha da güçlenecektir. Ekonomik maliyetler arttıkça, toplumsal huzursuzluk büyür ve bu da hükümetin işgal politikalarını sürdürmesini zorlaştırır.
Sonuç olarak, İsrail’in zulmünü durdurmak için sadece dış baskı ve diplomatik çabalar yetmez. Askeri caydırıcılık, stratejik ittifaklar ve jeopolitik denge oyunlarıyla birlikte, İsrail’in iç dinamiklerine yönelik stratejiler de hayata geçirilmelidir. Eğer İsrail halkı, hükümetlerinin işgalci politikalarının bedelini doğrudan hissetmeye başlarsa, bu durum hükümeti geri adım atmaya zorlayabilir. Bu tür çok boyutlu bir stratejiyle, İsrail’in Filistin topraklarındaki zulmü durdurulabilir. Zulme karşı sessiz kalmamak, Allah’ın bizden istediği adalet arayışının bir gereğidir. Dünya sahnesinde güç dengeleri değişebilir, ancak adalet er ya da geç yerini bulacaktır.
Selametle.
Seslimakale.com.tr
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.