GÜNCEL

İsmail Kılıçarslan : Kötülüğün binasını sorarsan

Tarih
26 Aralık 2015
İzlenme
1907 Kişi

Önce üç kötülük tablosundan bahsedeyim.

Birinci tabloda ÖDTÜ'nün kendisini ilerici-solcu-bilmem ne olarak tanımlayan aptalları var. 'Burada namaz kılamazsınız' diyerek 'orada' namaz kılmak isteyen insanları önce tehdit, ardından darp ediyorlar. Aptallıkları, bunu yaparken bir an bile olsun yaptıkları şeyin 'hakiki bir gericilik' olduğunu düşünmemelerinden kaynaklanıyor. İnsanların ibadet etme haklarının en temel haklardan biri olduğunu hesaba katmayarak zavallılaşıyorlar. Ve elbette, kelimenin dümdüz manasıyla söyleyeyim: Kötüler. İdeolojilerinden, inançlarından, yaşam tercihlerinden bağımsız olarak bir daha söyleyeyim: Kötüler.

İkinci tabloda Edirne'den bir ilahiyat profesörü var. FBI, 'Edirne'de bir kişinin yoğun şekilde çocuk pornosu indirdiği' bilgisini veriyor Türk yetkililere. Yapılan baskında ele geçirilen bilgisayarlarda çok sayıda çocuk pornosu içeren görüntü bulunuyor. Burada duralım. Bu görüntüler yetişkinlere ait olsaydı, başka bir sapkınlığa ait olsaydı 'bana ne' der geçerdim. Sevap da günah da insanın işlemesi için var zira. Ancak görüntüler çocuklara ait olunca orada 'irade dışı' bir durum olduğu ayan beyan ortada. Dolayısıyla burada da kelimenin gerçek manasıyla bir 'kötülük' var. Adamın dininden, ideolojisinden, yaşam tercihinden bağımsız olarak yoluna devam eden bir kötülük.

Üçüncü tabloda Kayseri'de bir üvey anne var. Küçücük bir yavruya, akla gelmedik her türlü işkenceyi yapıyor. İnsanlığın bittiği, insanın insana yaptığından utanç duymamızı sağlayan ve 'idam cezası geri gelsin' demek zorunda hissettiğimiz görüntülerde salt bir 'kötülük' var. Kadının üvey anne oluşundan, kocasıyla problemlerinden, geçim dertlerinden bağımsız olarak yoluna devam eden bir kötülük.

Kayseri'deki kalpsizi, Edirne'deki gerzeği ve ODTÜ'deki aptalları 'aynı parantezde buluşur' hale getiren şeyle dürüstçe mücadele edebildiğimizde dünyanın düzelebileceğine dair bir umut da geliştirebiliriz. Aksi takdirde işimiz zor.

Bu üçlüyü 'aynı parantezde buluşturan' şey şu: Kendi iktidarlarını (aslında 'kendi iktidarsızlıklarını' demek daha doğru olabilir psikiyatrik manada. Uzmanlara sormak gerek) kendinden zayıf olan üzerinden gerçekleştiriyorlar. Böyle yaparak da aslında zayıflıklarını ve güvensizliklerini bastırdıklarını var sayıyorlar.

Tabii söz konusu 'ÖDTÜ'nün ilericileri' olunca bunu bir kötülük saymayan, söz konusu 'ilahiyat profesörü' olunca bu kötülüğün üzerini örtmeye çalışan birilerinin varlığı en büyük sorun. Sürekli 'kabile gayretiyle' hareket edip 'bizimkiler öyle şey yapmaz' diyenler olduğu müddetçe bizim 'bu kötülüktür' diyerek üzerinde anlaşabildiğimiz tek şey Kayseri'deki kadın olacak.

Şunun üzerinde anlaşalım mı: Dünyanın neresinde olursa olsun, amacı ne olursa olsun 14 yaşındaki bir çocuğun eline kaleşnikof verip 'düşmanın budur, ya öl ya öldür' diye hedef göstermek kötülüktür. Emri Zaire'de bir kabile şefi verdiğinde de kötülüktür, Kuzey Kore'de bir diktatör verdiğinde de kötülüktür, PKK verdiğinde de kötülüktür.

Şunun üzerinde de anlaşalım mı: Dünyanın neresinde olursa olsun, amacı ne olursa olsun o esnada sana silah doğrultmamış, senin için hayati tehlike arz etmeyen birini infaz etmek kötülüktür. Bu kötülüğü yapanın ırkının, milletinin, dilinin, dininin, görevinin ne olduğu hiç fark etmez.

'Kötülük', yoluna devam edebiliyorsa en çok 'bizim yaptığımız, bizimkilerin yaptığı kötü olamaz' cümlesinden beslenerek devam ediyor.

Ne diyordu Bergson: 'Bu ODTÜ'lülere çok yüklenme yeğenim yine de. Orası bilimin yuvası zira... Kütüphanesinde bira içilmesinin değil de mescidinde namaz kılınmasının ilime-bilime engel olduğunu gör artık sen de. Yapma böyle gözün sevem.'

Yenişafak
26 Aralık 2015 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER