GÜNCEL

İsmail Kılıçarslan : Apo ölmüş Ersin abi

Tarih
01 Kasım 2014
İzlenme
1545 Kişi
1 Kasım 2014...
Aslında Ermenek'teki maden kazasıyla ilgili yazacaktım bugün. Kaza ile kader kavramları üzerinden ilerleyecektim. Ermenek'te yaşanan hadisenin hem kaza hem kader olduğunu söyleyecektim. Böyle anlarda bazı koca koca adamlar 'bu kader değil' diyorlar biliyorsunuz. Hayır efendim. Bir Müslüman zihin için Ermenek'teki madende yaşanan olay hem kaza hem de kaderdir. Ancak şuraya dikkat: Bir şeyin kaza ve kader olması, o şeyin aynı zamanda ağır ihmal sonucu olduğu gerçeğini değiştirmez.
Müslüman zihin, olan biten her şeyin kader üzre tecelli etiğini kabul eden zihindir. Dolayısıyla madendeki iş güvenliği tedbirlerini almanız ya da almamanız da 'kader'dir. Hiçbir tedbir almayıp 'kader böyle imiş' demek sizi asla sorumluluktan kurtarmaz. Zira kader, suçu rahatça üzerine atıp kurtulabileceğiniz bir günah keçisi değildir. Bunu söylediğinizde 'kaderci' olursunuz ki kadercilik ifrattır.
Ezcümle 'kader böyle imiş ne gelir elden' demek yerine 'elden gelen her şeyi yapmak' lazım gelir. Türkiye'deki iş kazaları konusundaki kaderin başka türlü tecelli etmesini sağlamak büyük oranda elimizdedir. Bütün tedbirleri dünya standartlarında alırsanız -şüphesiz en doğrusunu Allah bilir- kazaların azaldığını, kaderin tecellisinin değiştiğini de görürsünüz. Tedbir almaya 'işçilerini köle olarak gören adi kapitalistleri' hizaya getirme odaklı olarak başlansa artık. Zira bu tedbirsizlikle daha çok ocak sönecek, daha çok canımız yanacak.
Gelelim, yazının başlığına.
29 Ekim günü, tatili de fırsat bilip, üniversite yıllarında aynı öğrenci evinde kaldığımız arkadaşlarla hasret gidermek için İzmit'te buluştuk. İş hayatımız, siyaset, sosyoloji, İslamcılık, eski anılarımız derken neredeyse 10 saat 'yarenlik' ettik. En çok da Kocaeli Üniversitesi'nin rektörlük seçimleri konuşuldu. Malum, 'ben köşkün adayıyım' diye ortalarda dolaşan ve seçimlerde en yüksek oyu alan adayın 'kripto paralel' olduğuna dair çok ciddi iddialar bir süredir hem yerel hem de ulusal basında haber oluyor.
Biz tatlı tatlı sohbetimizi ederken telefonuma bir mesaj düştü. Daha önce bana erkenden ulaştırdığı haberlerin hiçbiri 'yalan' çıkmayan bir kaynağım 'abi, Apo ölmüş' diyordu. Apo ölmüş. Hem de Cumhuriyet Bayramı gününde. Hem de koğuşunda kendini asarak.
Hemen gazetedeki kadim dostum Ersin Çelik'i aradım. 'Apo ölmüş Ersin abi; beni şu ana kadar hiç yanıltmayan bir kaynağım verdi haberi, bi sor soruştur istersen' dedim. Bu esnada masadaki herkesin eli akıllı telefonlarında... Ne sosyal medyada, ne haber sitelerinde... Hiç birinde bir bilgi yok. Bu, bizim açımızdan durumu daha da vahim hale getirdi. 'Acaba doğru mu, ya öldüyse' üzerinden konuşmaya başladık haliyle.
Cenazenin nasıl kaldırılacağı, yarın sokakların ne halde olacağı gibi meselelerde epeyce fikir ayrılığı yaşadık. Ancak fikir ayrılığı yaşamadığımız ve üzerinde ittifak ettiğimiz bir cümle vardı: 'Apo öldüyse çözüm süreci bitti.'
Şimdi bu cümlede duralım ve meselenin adını koyalım: 'Apo öldüyse çözüm süreci bitti' cümlesi, her fırsatta 'Kürtlerin yegâne temsilcisi biziz' diyen malum siyasi yapı için bir utanç cümlesidir. Çünkü 'aşağı yukarı Türkiye ortalamasını temsil eden' bir masada, çözüm sürecinin sadece Apo tarafından istenip yürütüldüğüne dair bir algı oluşmuş işte. Daha doğrusu, çözüm sürecinin sadece Apo'ya bağlı olduğu algısı.
İşin bence daha da vahim yanı, bu algının değiştirilmesi için hiçbir şeyin yapılmıyor olması. Sanki 'Serok Apo öyle istedi diye bu tiyatroda rol alan aktörleriz' diyor birileri. Bu adamların gerçekten çözüm sürecinin devam etmesini istediklerine dair bir veri bulmakta zorlanıyoruz son zamanlarda. Yaptıkları çağrılara, boşalttıkları terlere, kaleme aldıkları yazılara bakınca maalesef böyle bu... Hele bir 'Türkiye'nin tüm sekülerleri birleşin' yazısı var ki evlerden ırak. Tabii, Hatip Dicle ve Altan Tan'ın gayretlerini yabana atmayalım, ancak bu iki isimle çözüm sürecine bahar gelmeyeceği aşikar.
Bütün unsurlarıyla Kürt siyasetinin ve Kürt STK'larının çözüm süreci için aktif inisiyatifi göze almaları gerekiyor. Başka türlü işimiz çok zor.
Plağın diğer tarafı, yani AK Parti cephesi de son derece önemli tabii. Şu güvenlikçi eski Türkiye dilini bir kenara bırakıp çözüm sürecinin parti marti, iktidar miktidar işi olmadığını; meselenin memleketin selameti için kilit önemde bir mesele olduğunu en başından ve usanmadan toplumun bütün kesimlerine bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha anlatmak gerekiyor. Ve elbette, 90 yıllık tasallutun 3 yılda çözülmeyeceğini, çözüm sürecinin daha yolun başında olduğunu da.
Ne diyordu Kafka: 'Meğersem Apo ölmemiş yeğenim. Bazı sivri zekalı sosyal medya kullanıcıları eğlence olsun diye yaymışlar haberi. Hay ben böyle eğlence işinin içine...'
Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER