GÜNCEL

Yusuf Kaplan : Jön-Türkler, Osmanlı’yı parçaladılar; “Beyaz Türkler” ile “Beyaz Kürtler” Türkiye’yi parçalayacaklar!

Tarih
09 Mayıs 2022
İzlenme
950 Kişi

Şerif Mardin, öngörüsü yüksek, analizleri sağlam, okumaları güçlü bir sosyal teorisyendi: “İki Türkiye” tanımlaması ona aitti. Türkiye’nin radikal modernleşme projesi laikçilik siyasetiyle medeniyet köklerinden koptuğunu, Batı uygarlığına dâhil olmaya soyunduğunu hatırlatarak, bunun Türkiye’nin şizofren / çift kimlikli ve çatışmalara gebe bir toplum hâline gelmesine yol açacağını hatırlatmıştı.

İKİ TÜRKİYE: KÜLTÜREL ŞİZOFRENİ’NİN YIKICI SONUÇLARI

İlk yazdığı makalelerden biri, bu “iki Türkiye” tanımlamasıyla ilgiliydi Şerif Mardin›in.

Bu tanımlamanın ne kadar doğru olduğu ve Türkiye’nin belini bükecek uzun soluklu bir çatışmanın tohumlarını eken bir duruma çok erkenden nasıl dikkat çektiği şimdi çok daha iyi anlaşılıyor. Anlaşılıyor anlaşılmasına da Şerif Mardin'i anlayan kafa da, anlayacak mecal de kalmadı bu ülkede, ne yazık ki!

“İki Türkiye” tanımlaması, çoktan ete kemiğe büründü: Laik Devlet, Müslüman Toplum tanımlaması, bu şizofreninin apaçık ifadesi.

Toplum bir yöne gidiyor, devlet toplumu başka bir yöne sürüklemeye çalışıyor!

Toplum, bin yıldır tarih yapan bir yerden bakıyor hâdiselere… Devlet, laik entelijansiyanın en parlak isimlerinden Tanpınar’ın yerinde tanımlamasıyla bir “kültürel inkâr” cinayetine soyunmaktan çekinmeyerek toplumun ruhunu, ruh köklerini yok edecek, kültürel intiharın eşiğine sürükleyecek bir sosyal ve kültürel mühendislik projesi dayatıyor topluma tam bir asırdır! Batılılar tarafından dışardan fiilen sömürgeleştirmeyen toplumu laik Batıcılar içeriden zihnen sömürgeleştiriyorlar…

KATI LAİKLEŞME’DEN YUMUŞAK SEKÜLERLEŞME’YE…

Devletin dayattığı laik kimlik, başlangıçta tutmadı, geri tepti. Toplumun, İslâmî ruh köklerini hatırlamasına ve zamanla benimsemesine yetti bu dayatmacı katı laik/çi/lik projesi.

Katı laik/çi/lik projesi, 1960 darbesiyle zirve noktasına ulaştı. Toplum, devlete yabancılaştı; devlet kendi kuyusunu kazdığını daha sonra farketmeye başladı.

1950lerden itibaren Menderes’le birlikte Türkiye, bu kez devlet üzerinden değil toplum üzerinden yumuşak sekülerleşme projesini uygulamaya soyundu. Özalizm, yumuşak sekülerizm projesinin taşıyıcılığını yaptı, toplum kendiliğinden sekülerleşmeye başladı; Akparti ile bu süreç bir adım sonrasına tırmandı: Bu kez toplumun İslâmî kesimleri sekülerleşme sürecine girdi.

Türkiye, elindeki yegâne kültürel ve entelektüel sermayeyi, İslâmî anlam haritalarını kendi elleriyle parçaladığını bile göremedi!

Ak Parti, elbette ki, bilinçli bir sekülerleşme projesi başlatmış değil. Küreselleşmenin dünya ölçeğinde gerçeğe dönüşmesi, Ak Parti iktidarı döneminde Türkiye’nin her bakımdan hızla ve tam gaz sekülerleşme sürecine girmesine yol açtı: Bütün dünya, hız, haz ve ayartının kölesine dönüşmeye başladı, savaş teknolojilerinin yerini duygu, arzu ve “bilgi” teknolojileri almaya başladı.

Dünyanın derisini yüzdü postmodern popüler dromokratik kültür: Toplumların ruh köklerini yerle bir etti. Dekadansla dansın eşiğine fırlattı dünyayı!

YOL AYIRIMI…

Ne olacak peki?

Türkiye, yol ayırımının eşiğine geldi dayandı: Ya dromokratik kültür tarafından ruh kökleri yok edilerek yok oluş sürecine sürüklenecek -tıpkı dünyanın Çin, Hindistan, Japonya, Singapur, Tayland ve Kore gibi diğer Asya ülkelerinde gözlendiği üzere…

Ya da insanlığa bütün farklılıkların kendi olarak ve kendi kalarak bizim sunacağımız darüsselâm ikliminde barış ve huzur içinde yaşayacakları darülislâm’ı inşa edecek, dışlayıcı değil kucaklayıcı, ötekileştirici değil kendi kılıcı bir medeniyet fikrini insanlığa sunacak…

Ama önünde şimdilik acıtıcı dikenli yollar ve tehlikeli takozlar var: Dün, Osmanlı’yı parçalayan ve tarihten uzaklaştıran büyük yanlışlıklara imza atan jöntürklerdi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü tehdit edenler, küresel kapitalist sistemin çıkarlarını temsil eden, kendi sınıfsal ve hedonist çıkarlarını kutsayan ve aynı çıkarlar etrafında toplanan “Beyaz Türkler”le “Beyaz Kürtler” Türkiye’yi parçalanmanın eşiğine sürükleyecek kin ve nefret tohumlarını ekiyorlar toplumun bütün katmanlarına…

MÜLTECİ STRATEJİSİ ŞART!

Türkiye’deki göçmenlerin konumları ve sorunları, seçimlerden önceki sürecin çok tehlikeli geçeceğini gösteriyor.

Türkiye’nin mazlum Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerindeki cehennem ateşine atılmaması için uzattığı kardeşlik eli her tür takdirin üzerindedir.

Ama bu kardeşlerimizle ilgili güçlü, rasyonel bir devlet politikasının ve stratejisinin henüz geliştirilemediği gözleniyor: Bu kardeşlerimizin sınır şehirlerimize, mümkünse Suriye içine yerleştirilmeleri konusunda kalıcı stratejiler geliştirilmeliydi; hâlâ da geliştirilebilir bu tür stratejiler.

yazının devamı

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER