CHP'nin bugün içinde bulunduğu durumu iyi analiz edebilmek için birkaç yıl geriye, yani 2010 yılında yapılan Anayasa referandumunun yapıldığı yıla gitmek lazım. 

Şu tarihlere lütfen dikkat ediniz...
Anayasa değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’ndan 6 Mayıs’ta geçiyor. FETÖ'nün servis ettiği Baykal kaseti aynı günün gecesinde, yani 7 Mayıs'a girer girmez dolaşıma sokuluyor. Birkaç gün direnen Baykal 10 Mayıs tarihinde istifa ediyor. 
Şimdi kendimize şu kritik soruyu soralım:
Deniz Baykal’ın CHP liderliğini bitirmek için tabiri caizse kılı kırk yararak kusursuz bir plan hazırlayan FETÖ, onun yerine getireceği isimle ilgili bir plan yapmış mıdır, yapmamış mıdır?
Mantığınız, "Yüzde bir milyon yapmıştır" diyor değil mi? 
"O isim kim olabilir?" şeklinde komik bir soru sormayacağım, hepimiz biliyoruz nasılsa...
Kemal Kılıçdaroğlu... 
Peki, FETÖ neden Baykal'ı indirip, yerine Kemal Kılıçdaroğlu'nu getirmiş olabilir?
Bu sorunun cevabı aslında çok ama çok basit... 
FETÖ, referandum konusunda Deniz Baykal'ı en büyük engel olarak görüyordu. Daha doğrusu referandumdaki önemli bir ayrıntıyı Baykal'la çözemeyeceğini biliyordu.
Neydi o önemli ayrıntı?
Hazırlanan Anayasa değişikliğinin HSYK ile ilgili bölümünde, "Her bir hâkim ve savcı, HSYK üyeliği için bir kişiye oy verecek" kuralı vardı. Bu kural, yargıyı ele geçirmek isteyen FETÖ'nün işine yaramıyordu ve CHP'nin bu kuralı Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi gerekiyordu. 
Kemal Kılıçdaroğlu, referandumdan hemen sonra bu meseleyi Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Anayasa Mahkemesi de "Blok hâlinde oy kullanılabilir" kararı vererek HSYK'yı tamamen FETÖ'nün eline teslim etti. 
Bu tatsız konuyu şundan dolayı yazdım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın rahatsızlık geçiren Deniz Baykal'ı ziyaret ettiğini öğrendim. Ziyaret kadar ziyarette neler konuşulduğu da çok önemliydi.
Baykal'ın, Afrin Operasyonu'ndan bahsederken, "SİHA'larımızla gurur duydum, çok büyük iş başardılar. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de çok başarılıydı" dediği medyaya yansıdı.
Yani anlayacağınız ortaya çıkan fotoğraf da konuşulan konular da Kemal Kılıçdaroğlu'nu üzecek türden. 
Bakın! 
Hayatım boyunca Deniz Baykal'a oy vermedim. Eleştirdiğim pek çok yönü de oldu. Ama bir gün, "Bu adam ülkeye zarar verecek adımlar atıyor" demedim.
Adam AK Parti'ye muhalefet oldu, devlete değil... 
Baykal, Erdoğan'ın siyasi yasağının kalkmasında büyük rol oynadı. "Onun yasaklı olup olmayacağına bırakın millet karar versin" dedi. 
Kemal Kılıçdaroğlu ise Gezicilere, teröristlere ve bu teröristleri maşa gibi kullanan Avrupalılara "Bu adamı indirin, siyasi yasaklı yapın" diye yalvarıyor.  
Aradaki seviye farkına, kalite farkına bakar mısınız? 
Baykal muhalefet yapmak için ülkesine zarar vermiyordu. Millî olmayan insanları yanında barındırmıyor, milletin menfaatine olmayan şeylere bulaşmıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu ise "AK Parti'ye muhalefet edeceğim" diye devlete karşı olan herkes ile saf tutuyor.
Teröristmiş, vatan hainiymiş, hiçbir önemi yok onun için...
Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Deniz Baykal’ın beyin kanaması geçirdiği günden bu yana olanı biteni izliyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Baykal’ın sağlığı için âdeta seferberlik ilan etmiş durumda…
Baykal için özel doktorunu görevlendirmesi, uçakla Almanya’ya tedaviye göndermesi, sağlığıyla ilgili sürekli bilgi alması...
Ve son olarak hasta yatağında ziyaret edip, “Hadi, çabuk iyileşip de aramıza dön” demesi…
Ne kadar insani bir yaklaşım…
Bir de CHP’lilere bakın…
Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde 17 kez ziyaret ederken, partinin eski liderini neredeyse yok sayıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu yanılmıyorsam sadece bir kez ziyaret etti, ondan sonrası yok…
Vallahi sizi bilmem ama, ben şahsen Deniz Baykal’ın iyileşip siyasete dönmesine artık sıcak bakıyorum.
Adam muhalif ama en azından millî ve yerli kardeşim.
En azından FETÖ’nün kasetle seçip getirdiği biri değil…
En azından, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” demiyor, teröristlere umut olmuyor.
Daha ne olsun!

Türkiye
13 Nisan 2018