SİYASET

Markar Esayan : Başbakan Erdoğan: Başımıza her şey gelebilir

Tarih
29 Temmuz 2015
İzlenme
4164 Kişi

29 Temmuz 2015

Çözüm Süreci Türkiye'deki egemenlik aktörleri ve ittifaklarının normalde pek görülemeyen karanlık yüzünü ortaya çıkaran şiddetli bir mücadele alanı oldu. Hükümet bu zor işi tek başına üstlenmek zorunda kalırken, diğer aktörlerce Çözüm Süreci kimin işine yaradığına göre araçsallaştırıldı. Bu barış projesine siyaset üstü bakacak ve onu her türlü çekişmenin dışında tutacak ahlaki duruşun henüz varolmaması yanında, AK Parti ve Sayın Erdoğan odaklı “düşman” stratejisinde ya nefret edilen, ya içi boşaltılması zorunlu olan, ya da boşaldığında savunulacak olan boş bir kap muamelesi gördü.
O zaman biraz hafıza tazeleyelim...

Aralık 2012'de dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan tarafından TRT ekranlarında şöyle tarihi cümleler sarf edilmişti.
“Ben risk alıyorum, müsteşarım risk alıyor. Başına her şey gelebilir. Görüştükleri kişiler malum. Ben siyasetçi olarak bu görüşmeyi yapamam, ama onların eli ayağı durumu olan devletteki temsilcileri vardır ve bunları yapar. Ada ile de görüşür, adanın kanaatlerini, düşüncelerini arar, sorgular. Neymiş, anlaşmalar yapılıyormuş. Adadaki bırakılacakmış, böyle bir şey sözkonusu değil. Bizler mesafe almak istiyoruz. Adayla görüşmeler halen var. Çünkü netice almamız lazım. Bunun ışığını görüyorsak adımı atmaya devam ederiz.” (TRT, 28.12.2012).

Sayın Erdoğan bu çok önemli süreci ilk kez duyururken, seçimden yüzde 50 oyla çıkalı çok olmamış, yakınlarda herhangi bir seçim de bulunmamaktaydı. Yani, polisleri yatağında vuran, askeri pusuya düşüren, sakallı insanları DAEŞ'çi diye infaz eden PKK'ya laf edemeyip, operasyonları erken seçime yoran Demirtaş'ın içi rahat olsun. (Bu arada bu “operasyon/erken seçim” söylemi, The Economist, paralel/Doğan medya ile PKK/HDP tarafından aynı anda, aynı cümlelerle piyasaya sürüldü.)
Tabii bizler, o sıralarda henüz kamuoyuna gerçek boyutları ile yansımamış olan paralel örgütün Erdoğan'a açtığı savaşın farkında değildik. 7 Şubat MİT Darbesi'ni ise iki işgüzar savcıdan mürekkep sanıyorduk. Halbuki, merkezinde PKK'nın silah bırakması ve bu konuda müzakere yönteminin denenmesi konusunda MİT'in de denetimini içeren şiddetli bir kavga yaşanıyormuş.
Bir sene öncesine gidelim...

7 Şubat MİT krizinden hemen evvel Başbakan'ın iki konutuna Emniyet İstihbarat Dairesi'nde mevzilenen paralelci emniyetçilerin koyduğu böcekler MİT tarafından bulunmuştu. Muhtemelen FETÖ bunu erken alarm saymış ve darbe yapmaya karar vermişti. 7 Şubat'ta Erdoğan'ın narkoz alacağı saate ayarlanmış şekilde Hakan Fidan gözaltına alınacak, tutuklanacak, Oslo görüşmeleri üzerinden açılacak vatana ihanet davasında Erdoğan yargılanacak ve siyaset emin ellere teslim edilecekti.
Yine çok ilginç bir şekilde medya/STK ve akademileri denetiminde tutan liberal/sol aydınlar eş zamanlı olarak Erdoğan'la köprüleri atıyorlardı. Bu jiletçi aydınlar enteresan şekilde FETÖ ile yakın ilişki içindelerdi. Piyasaya yavaş yavaş “diktatörlük/otoriterleşme” söylemi bunlar tarafından sürülüyordu. “AK Parti ve Erdoğan 2011'e kadar iyi gelmiştir ama artık devletleşmiş ve yoldan çıkmıştır.”
Erdoğan'ın TRT'de yaptığı “İmralı ile görüşülüyor” açıklamasının öncesi vardı. Belli ki MİT Oslo ve Silvan saldırısı sonrası “Biz bize çözüm” için Çözüm Süreci'nin altyapısını hazırlamış olmalı. Zira hemen pat diye olacak şeyler değil bunlar. Tahminen 2012 yılının yazında Leyla Zana'nın “Bu işi çözerse Erdoğan çözer” açıklaması yeni bir iklim yaratmış olabilir. Lakin belli ki bu zemin paralelci bürokrasiden gizlenerek döşeniyor.

Başbakanın dinlenmesi, 7 Şubat ve itibarsızlaştırma operasyonunun başlaması da bu bağlamda düşünülmeli.
Yine tesadüf bu ya, 2012'nin yaz aylarında TSK'yı PKK'ya saldırtmak için bir hareketlilik var ve buna o anki bilgilerimizle anlam vermek mümkün değil. Assolistimiz Demirtaş “PKK Şemdinli'de 400 kilometrekarelik alanı ele geçirdi” diyor, cemaat güdümlü medya da Demirtaş'ın pasına “Böyle zavallı ordu mu olur” yayınları ile voleyi çakıyor. Bu medya baskısı karşısında hükümetin dayanması büyük başarı. Meğer o sıralarda Çözüm Süreci için çok önemli adımlar atılıyormuş. Biz bilmiyoruz, ama kılcal damarlara sızmış ekip belli ki biliyor.
Altı ay geriye gidelim...

Yine tesadüf bu ya, MİT'in ilk böcek aramasını yaptığı tarih olan 28 Aralık 2011 günü Uludere faciası yaşanıyor. Fehman Hüseyin başka bir yerdeyken, cep telefonu Uludere'ye geçiş noktasında katırların sırtından sinyal veriyor.
Aslında Çözüm Süreci ve MİT odaklı bir darbe sürecini yaşadığımızı bilmiyoruz. FETÖ'nün devletin içine ne kadar nüfuz ettiğini, kimlerle ortak operasyon yaptığını da...

Erdoğan'ın kendisi ve Fidan için “başına her şey gelebilir” sözünü hatırlayalım.
Bu şartlarda ilk BDP Heyeti İmralı'ya 3 Ocak 2013 tarihinde gidiyor ve süreç başlıyor.
İlk açıklamayı birkaç gün sonra yapan Demirtaş'ın yüzü allak bullak.
Neden morali bu kadar bozuk ki?

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER