GÜNCEL

Faruk Aksoy : “Ortadaki ‘boşluk’ sensin Mesut Bey…”

Tarih
23 Kasım 2015
İzlenme
1445 Kişi

23 Kasım 2015

Değişimin ne olduğunu anlamak isteyenler, bugünlerde, Türkiye'nin eski siyasetçilerini dikkatlice takip etmeliler.
Nerede kalmışlar, hangi konulara takılmışlar, gündemleri nedir, şöyle can kulağıyla bir dinleyin, şaşıracaksınız.

Eski başbakan Mesut Yılmaz, 1 Kasım'ın ardından; “Ortadaki boşluğu CHP doldurabilir” demiş.
Aslında ciddiye alınacak, gündem olarak yazılacak bir demeç değil ama ne yapalım ki, “Başkanlık Sistemi” tartışmaları henüz tavına gelmediği için siyasetin sıcak atmosferini koruma adına, bu konu üzerinden biraz idman yapalım…

Mesut Yılmaz'a, sadece oyuncuların değil, masanın da değiştiğini anlatsın artık, birisi.
“AB'nin yolu, Diyarbakır'dan geçmiyor, Sezen Aksu, seçim şarkısı yapmıyor, Uğur Dündar, böcek kovalamıyor ve daha da önemlisi, Türkiye'nin gündemi, Brüksel'de belirlenmiyor” desin birisi.

Memlekette seçimler yapılmış, halkın yarısı muhafazakar bir partiye oy vermiş, güya 'sağdan' gelen eski bir başbakan da kalkmış ve “Ortadaki boşluğu CHP doldurabilir” demiş.
Hangi ortadır bu, nerenin ortasıdır?
Sonra, bu ortayı kim yapacak da dolacak ortalık?

Erdoğan, 'yüzde elli iki' ile Cumhurbaşkanı seçildiğinde de söyledim, yine söyleyeyim;
“AK Parti'nin alması gereken oy, yüzde yetmiştir, bunun altında kalıyorsa, her seçim için canlı ve heyecanlı bir amacı var demektir.”

Geriye kalan “yüzde otuz”, imparatorluk bakiyesi bir milletin renkliliği ve farklılığıdır.
Demokrasi dediğimiz şeyin ölçüleceği alan da burasıdır.

Sen, ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan 'yüzde yetmişlik ana omurga' olarak, diğer 'yüzde otuzun' haklarına riayet ediyor musun, onlara rahat ve huzurlu bir dünya sunabiliyor musun, daha da önemlisi, kendi yönetiminde onları da mutlu edebiliyor musun, bütün mesele budur işte…

Şu yeni dönemde, iktidar partilerinin başarısızlık kriterlerini biliyor mu, Mesut Bey?
Mısır'da, darbe oluyor, Türkiye'deki muhalefet, AK Parti'yi, sorumlu tutuyor, Suriye'de, iç savaş çıkıyor, AK Parti'nin daha önleyici roller üstlenmesi gerektiğini söylüyor, İsrail, uluslararası mahkemelerde yargılanıyor, Türkiye'nin bu işlerdeki etkinliğini sorguluyor, içerideki muhalefet…

Hatta muhalefet, Küba'ya, cami yapmak isteyen hükümete; “Orada Müslüman yok, boşuna para harcamayın” diyerek, hassas bir 'mali politika' nasihatinde bulunuyor.

Bunlar ne demektir, biliyor mu Mesut Bey?
'Türkiye muhalefeti' farkında olmadan 'küresel muhalefet' rolüne soyunuyor, ama söylüyorum, farkında olmadan yapıyor bunu.

Kemal Kılıçdaroğlu, dünyadaki bütün Alevilerin haklarını savunuyor, Devlet Bahçeli, Kırım konusunda Rusya'ya, posta koyuyor, Selahattin Demirtaş, Türkiye'nin gücü sayesinde, sınır ötesindeki Kürtlerin de liderliğine oynuyor.

Bu işler 'ortadaki boşlukla' falan olmuyor, Türkiye'nin küresel aktör olmasıyla cesaretlenen, ufku genişleyen ve bu gelişmelerden beslenen muhalefetin kazandığı özgüvenle oluyor.

Bakın göreceksiniz 'ilk on ekonomi' arasına girsin bu ülke, içerideki muhalif kanat, dünyanın değişik yerlerinde iz sürmeye ve başka idealler peşinde koşmaya başlayacaktır.

Evet, ortada bir boşluk vardı ama Mesut Yılmaz ve devreleri, o' boşluğu doldurdular ve şimdi orası dümdüz oldu.
Boşluk falan kalmadı, muhtemelen bundan sonra da aklını kullanan hiçbir siyasetçi, yeni boşluklar aramayacak.
“İnsanlar, anılarını da mı yaşamayacaklar?” derseniz, yaşayacaklar canım, ona da laf edecek değiliz.
Fakat modası geçmiş, eski tariflerle, eski tanımlarla olmaz bu işler.

Mesut Yılmaz Cavit Kavak'ı, Tansu Çiller'e, gönderecek, o' sırada, Cavit Çağlar, kabine takımında 'sarkık libero' oynamaktan vazgeçip, Bursa'ya dönecek, otoyola ters giren(!) Vali Recep Yazıcıoğlu, trafik kazasında, Orgeneral Eşref Bitlis, buzlanan uçakta(!), işadamı Üzeyir Garih, mezarlık ziyaretinde(!), Cumhurbaşkanı Turgut Özal da, külüstür bir ambulansta(!) can verecek ve böylece ortadaki boşluk doldurulacak, öyle mi!?

Yıldız Sarayı'nı basmaya gelen, Mahmut Şevket Paşa da;
Ortada bir yönetim boşluğu var, sarayda oturan haris, sarayda oturan baykuş, zulmederek bunu örtbas etmek istiyor” demişti!

Sonra da 'boşluk' doldurmaya gelen çakallar, Devlet Sarayı'nın, mobilyalarını, duvar halılarını ve hatta saraydaki kravat iğnelerini bile çalıp gitmişlerdi!

27 Nisan 1909'da, oluşturulan o' boşluk, daha yeni yeni dolduruluyor, millet, kimden kalan boşluğu, kimin doldurduğunu daha yeni anlıyor, durun hele…

Benim anlamadığım konu, bazı ülkelerin eski başkanları, başbakanları, ciddi paralar karşılığında, konferanslara, panellere falan çağrılıyor ve herkes onların tecrübelerinden yararlanıyor.

Bu bizimkileri çağıran eden yok mu?
Yok, çünkü kimse, vaktiyle emir verip, iktidar yaptığı adamlara, işleri bitince, üstüne para ödeyip nasihat alacak kadar aptal değil bu devirde…

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER