SİYASET

Elvan Alkaya : Darağaçlarının Unutulan Sağ Dalları

Tarih
08 Mayıs 2015
İzlenme
3141 Kişi

8 Mayıs 2015

Bir sene daha okusaydı öğretmen olacaktı Ahmet. Ancak kaderinde 1980 Darbesi’nin sağanak darağaçlı mahkemelerinin birinde yargılanmak varmış. Kalemini mezun olacağı üniversitede oynatamadan, karşısında kalemlerini kıran hakimleri seyretmek varmış. 36 sene geçmiş Gaziantepli Ahmet’in eşofmanla kabre konulmasından. Ocak ayının son soğuk gününde, henüz 25 yaşındayken sabaha karşı ölüme yürüdü. Ailesine bıraktığı son mektupta seslenirken Allah’ın adıyla başladı. İnfazdan önce son isteği sorulduğunda abdest alıp namaz kılmaktı. Celladından helallik alan nadir insanlardandı. Cenaze namazı kılınmadan, ailesine haber verilmeden, kefenlenmeden mezara konulan Ahmet’in hikâyesini yıllar sonra ağabeyi bir gazete röportajında anlattı. Recep Bey kardeşinin idamından 29 yıl sonra yapılacak olan ve Anayasa değişikliği içeren referandumdan evet çıkmasını istiyordu. Çünkü suçsuz yere idam edildiğine inandığı kardeşinin hesabı yarım kalmıştı. Kardeşine günlerce işkence yaparak ifadesini alıp, idama mâhkum edenlerin yargılanmasını istiyordu. Bir parça kefen çok görülüp, eşofmanları ile gömülen kardeşinin mezarını zar zor bulmasını, topraktan çıkartıp yeniden yıkayıp dualarla toprağa verilmesinde annesinin dayanamayışını ve Oğuzeli’ndeki kabri Muhsin Yazıcıoğlu’nun ziyaret etmesini hiç unutmadı. O günden bugüne Ahmet için kimse adına şarkı yapmadı. Belki bu nedenle popüler olmuş bir nağme ile bu devrin gençleri tarafından pek tanınmadı. Ahmet ailesinde tek okumuş olan bir genç olarak hep 25 yaşında kaldı…

Elazığ’daki faili meçhul bir avukat cinayeti nedeniyle yargılanan Cevdet, darağacı ile tanıştığında 21 yaşındaydı. Almanya’daki gurbete dayanamayıp vatan toprağına geldiği gibi kendini idam mahkemesinde bulmuştu. Elazığ Barosu’ndaki hiçbir avukat bu genç adamın savunmasını kabul etmeyince, kendi kendini inatla ‘Suçsuzum’ diye savunmuştu. Yaşı büyütülerek idam edilip edilmediği, cinayet sırasında Almanya’da olup olmadığı çoğu araştırmacı senaristin kafasında soru işareti olarak kalmadığı için hakkında ‘Hatırla Gençliğim’ diye dizi yapılmadı.

Liseyi yeni bitirmiş Cengiz’in darağacı ipi ile imtihanı, o ne kadar idamdan korkmayıp huzuruna çıksa da uzun oldu. Taburesine atılan tekmenin zayıflığı mı, darağacı ipinin urganının ölüme karşı serzenişi mi bilinmez, Cengiz’in genç bedeni ilk asılışına direndi. O kadar uzun direndi ki seyreyleyenler manzaraya dayanamayıp tekrar ayaklarının altına tabure iliştirdi. Ancak ikinci asılışında nefesinin tamamını teslim edebildi 20 yaşındaki Cengiz. Annesine hep üzülmemesini, bir gün hapishaneden çıkacağını söylediği günden bir ay kadar sonra kaçınılmaz sonla karşılaştı. Annesinin bedeni oğlunun yitişine dayanamadı, felç geçirdi. Yargılamasında meşru müdafaa savunması etkili olup olmayacağı herhangi bir insan hakları komisyonunun incelemelerine takılmadı.

Yedi çocuk babası İsmet inatla ‘O askeri ben öldürmedim’ dese de hakimleri kendine inandıramadı. İdamı beklediği koğuş günlerinde asker katili damgası yemiş İsmet’in gardiyanlarından iç çekişi çok oldu. Hikâyeye göre bir görüş günü küçük bir çocuk babasını hapisten çıkarsınlar diye kapıda duran rütbeli subaya 50 lira uzatır. Küçük çocuk, babasının özgürlüğünün 50 lira etmediğini kahkaha dolu bir cevapla alacaktır. İsmet ‘Allah şahidimdir ki o askeri ben öldürmedim’ diye diye ve diğer gençler gibi celladından helallik alarak, darağacının bir sağdan bir soldan astığı ipinde ruhunu teslim eder. Kimse ne İsmet’i film yaptı ne de geride amcalarına emanet edilen yedi çocuğunu…

Sağ ve sol ellerin birbirine sıktığı kurşunların gölgesinde, karşıt görüşlü mahkumlar aynı koğuşu paylaşıyordu. Fikri koğuş arkadaşlarıyla ‘Karıştır Barıştır’ ideolojisine alışamamanın gölgesinde yaşayıp gidiyordu. O sıralarda işkence gören abisi, pencerelerde korkuluk olmasa 5. kattan atlayacak hale gelmişti. Yıllar sonra kardeşinin de aynı işkenceler nedeniyle suçlamaları kabul ettiğini zikrediyordu. Abisi yurt dışına çıkınca işkence sırası yengesine geldi. Fikri’nin suçuna zavallı yengesi de alet edildi Kabul etmeyince vücuduna elektrik verilmesine mani olamamış kadıncağız. Arıkan ailesinin o dönemden bu yana kalan tek tesellisi ancak, Fikri’nin idama gitmeden önce askerlerin koğuş arkadaşlarıyla helalleşmesine izin vermesi midir?

Ali Bülent’in avukatı idamın önlenmesi için çok çaba harcadı. Ama müvekkili doktor kontrolünde psikolojisinin bozuk olduğunu sezdirmeden, sağlıklıdır raporu ile ölüme gitti. Muhsin Yazıcıoğlu; Ali Bülent’in idam cezası bir hafta ertelendiğinde başladığı hatimi bitirebileceği için sevindiğini anlattı.

Pazarda meyve sebze satan Selçuk evlenme hayalleri ile idama giderken, ona ve aynı kaderi paylaşan Halil’e, arkadaşları gelinlik hediye etmişlerdi. Hikâyeye göre idamı kesinleşen gençler için aynı hapishanede kalan yirmiden fazla arkadaşı gereken kefen paralarını denkleştirememişler. Sonunda akıllarına beyaz nevresimden kefen yapmak gelmiş. Kefen hazır olunca arkadaşları adını gelinlik koymuş. Gelinliklerle darağacı huzurunda nefes veren gençlerden Halil, arkasında sıkı sıkı sakladığı etrafı oyalı eşinin yeşil başörtüsünü bırakmış…

Mustafa idama giderken bıraktığı son mektubunda, “Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim” demiş. ‘Asmayalım da besleyelim mi?’ ideolojisiyle idamı vacip kılınan Mustafa’nın nişanlısına yazdığı son satırlar, o dönem yaşanan acılar için sözün bittiği yerlerden biri…

Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakuş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu ve Selçuk Duracık 1980 darbesi sonrası asılan 9 ülkücüdür. Adlarına popüler şarkı yazılmamış, hikâyeleri ile ilgili birkaç belgesel çekilmiş ancak bu çekimler gişe rekorları kırmamışlardır. Öyküleri ile ilgili kitaplar yayınlanmış ancak çok satılan kitapların arasına girmeyi başaramamışlardır. Bazı isimlerin işlemediği suçlardan dolayı idam edildiğine dair soru işaretleri, hala bu idamları unutamayanların kafalarını kurcalamaktadır.

Onlar 12 Eylül 1980 tarihinde başlayan ve görüşleri sağlı sollu ayrılmış halkın, bir sağdan bir soldan toplanarak işkencelerle dolu gözaltı odalarına kapatıldığı yılların isimleridir. Bu dönemde 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişi işkenceden öldü.

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Erdal Eren ve Yusuf Aslan’ın darağacı hikâyelerini bilen günümüz gençliğimizin darağaçlarının unutulan sağ dallarını da bilmesi gerekmez mi?

Bu arada Kenan Evren hala can veremedi mi?

seslimakale.com

[email protected]

@ElvanKavi

 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER