DİNİ YAZILAR

Cemile Bayraktar : Yakmayan kefen, saç-ı şerif suyu ve cümle tuhaflık…

Tarih
09 Ocak 2016
İzlenme
3254 Kişi

İslâm dini, salt akıl ile anlaşılabilen, akılcı bir yöntem ile anlaşılabilen bir din değil. Bu dinin anlaşılmasında kalp, akıl birlikte iş görür. Allah'ın insana kalp ve aklı bahşetmesindeki amaç da zannımca budur. Özellikle iman etmek noktasında bazen gönül diye ifade ettiğimiz kalp, tatmin olma noktasında aklı yardımcı bir faktör olarak kullanır.
Çok ilginçtir, İslâm terminolojisine baktığımızda "kalbin" ulema tarafından yer yer anlama yetisine sahip bir varlık manasında kullanıldığını görüyoruz. Yani, "kalp+akıl" şeklinde kullanıldığını görüyoruz. Dilbilimci El-Ferrâ der ki, 'Arapça'da şöyle denir: "Kalbin nereye gitti? Bu, "aklın nereye gitti?" demek manasındadır. Zaten kalp, el-Bakara, 2/97; Âl-i İmrân, 3/7; el- Ârâf, 7/ 100, 179; el-Kehf, 18/57 âyetlerinde akletme kabiliyeti olarak kullanılmaktadır.
Gazâlî örneğine baktığımızda, özellikle eseri Munkız'da üstad kendi ifadeleriyle "iman etme" yolculuğunu anlatırken, Felsefe ve Kelâm'ın tüm girdaplarında yol aldıktan sonra "akıl" ile yol aldıktan sonra Tasavvuf ile "hakikât"e ulaştığını ifade ediyor ve aklın bilgi edinme noktasında yanıltıcı olabileceğini kendi üslubu ile tartışarak ortaya koyuyor. Yani mevzu kalpte nihayete eriyor.
Bu girizgâhı neden yaptım?
Malum, İlâhiyat Fakültesi suyundan içmiş bir fâniyim, toplum içerisinde hurafeden din inşaa edenlerce sık sık akılcı olmakla itham ediliyoruz. Aslında yaptığımızın akılcı olmak değil, aklı Allah'ın emrettiği şekilde kullanmak gereğine vurgu yapanlarız. Aklın kullanılması gereğini vurgulamak ile aklı tanrı edinmek gereğini vurgulamak arasında fark var. Aklı, Allah'ın bahşettiği nimetler ile birlikte, Allah'ın rızası ve muradı noktasında kullanmak gereğine inananlardanım. Ancak bununla birlikte salt bir akılcılığa da karşıyım. Zira bu yol, salt akılcılık ile yürünebilen bir yol değil.
"Akletmek" Kur'ân-ı Kerim'de 75 yerde düşünmez misin, tefekkür etmez misin, iman etmez misin manalarında kullanılıyor. Buna rağmen halen "akletmeyenler" var; sünhanAllah.
Daha evveli olmakla birlikte son zamanlarda ortaya birçok tuhaf durum çıktı, bunlardan birisi "yakmayan kefen" satışı. Tamamen kâr amacı güden, bu amaç için İslâm'a su-i zan beslenmesine neden olan ciddi sorunlu bir durum. Bu vahim girişimi şu âyet ile çürütelim:
"Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah'adır." Fatır 35/18
Bu yakmayan kefen mevzusu, toplumda Cübbeli Ahmet olarak tanınan Ahmet Ünlü'nün görselleri eklenerek paylaşılıyor yani satışa sunuluyor. Kendisinin böyle bir işe bulaşmadığını tahmin ediyorum. Ancak İhsan Eliaçık gibiler vasıtasıyla bu mevzu CNN ekranlarında kendisine mâl ediliyor. Ahmet Ünlü'nün en kısa zamanda bu "yakmayan kefen" satan şarlatanları dava etmesi gereğine, bu kişilerin de kim olduğunun ortaya çıkarılması gereğine inanıyorum. Zira İslâm dinini alttan alta oyan, onu yanlış bir şekilde tanıtan bu şarlatanlık tepki almadan izlenmemeli diye düşünüyorum.
Gelelim saç, sakal mevzusuna…
Allah Rasûlü (SAV) efendimizin hırka-ı şerifleri, sakal-ı şerifleri dönem dönem özel günlerde "kutsal emanetler" başl��ğında halk ile buluşturulur. Rahman'a giden vasıta Hz. Peygamber'e sevgi ve muhabbet duyan inananlar da onları bolca salavat getirerek izlerler. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun buradan sonra başlıyor. Hz. Peygamber'in mübarek saçlarının, sakalının yıkandığı suyun bir şifa emaresi olarak kabul edilmesi hususu gündemde… Ne diyeyim, Allah muhafaza…
Her inanan, Allah'ın kendisini duymasını ve müşkülünü gidermesini ister. Bu müşküller şifa da olabilir, bu her inananın yegâne yönetimidir. Bu yöntem Hz. Peygamber'in, peygamberlerin hayatlarında mevcuttur. Allah-ü Teâlâ bunun yönetimini Kur'ân-ı Kerim'de ortaya koymuştur. Yol gösterici olarak Hz. Muhammed (SAV)'i seçmiştir. Onun hayatını öğrenmek, onun yolundan gitmekle müşküller giderilmiş olur. Şöyle mübarek su, böyle mübarek su diye bir şey mevcut da değildir.
Çok geç yaşta kendisine evlat bahşedilen Hz. Zekeriyya'nın nidâsı şöyle:
" O (Hz. Zekeriyya), şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım." Meryem 19/4
Eğer Allah'tan bir talebimiz varsa ki var; o halde "duâ" denilen aklın üzerinde, kalbin içinde bir yöntem ile taleplerimizi örneklerinde olduğu gibi halis bir niyetle Allah'a yöneltiriz, sonrası O'nun takdiridir ve teslim oluruz. Ancak bu bir şeylerin suyuyla, kabuğuyla olmaz.
Ancak şu da vardır ki; Allah insanın derdine şifa olsun diye tohumdan bitkiyi çıkarır, insana bahşettiği akıl ile o bitki işlenir ve bir şifa vasıtası haline gelir, akıl yaratılanların maksadını anlamaya ve onun o maksat doğrultusunda kullanılmasında iş gören bir başka nimettir. Allah'ın vasıta kılarak insana bahşettiği bu nimetleri elinin tersiyle itip, bir şeylerin –ki ne olduğu tam belli olmayan- suyuyla, kabuğuyla şifa aramak, Allah'ın bahşettiği nimetlere karşı şükürsüzlüktür. Bu tip bir şükürsüzlükten Allah'a sığınmalı. Benden uyarması…

Yenişafak
9 Ocak 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

  • YORUMLAR
  • Aysegül

    09 Kasım 2019
    0 0
    Biseylerin suyu kabugu ? . Peygamber efendimizin mübarek saci sakali . Ele aldiginiz konu “biseylerin“ diye bahsedebileceginiz “biseyler“ degil.
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER