Batılıların belgesellerinden Afrika'ya bakarsanız, "Ulan bunlar ne kadar vahşi, ne kadar cahil ve ne kadar yardıma muhtaç insanlar..." diye düşünürsünüz.
O kadar ki, farkında olmadan "sömürgeleştirmeyi" mazur görürsünüz de haberiniz olmaz.
Bir de "safari kültürünüz" varsa, "keşfedilmeyi bekleyen kara kıta" gözlerinizi kamaştırır.
Zaten yerleşik (Batılı) algıya göre Afrika keşfedilmeyi bekleyen kıta, Afrikalı da ehlileştirilmeyi bekleyen insanlar topluluğudur.
Afrika bu mudur peki?
Yerel dillerinden, kendine özgü folklorundan, derilerinin renklerinden, tabiat güzelliklerinden, zengin hammaddelerden ibaret midir?
Nasıl baktığınıza bağlı elbette.
Fransızların veya Belçikalıların veya İngilizlerin Afrika'sına bakarsanız adamakıllı "ötekini" görürsünüz. Osmanlıların Afrika'sına bakarsanız da sizinle eşit ademoğlunu görürsünüz, yani kıtanın sahibi Afrikalıları.
***
Afrika deyince benim aklıma evvela Sudanlı Zenci Musa gelir.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif'in "Eşref Bey'in emir eri Zenci Musa / Omzunda arşa yükseldi nebi İsa" mısrasıyla taltif ettiği, Trablusgarp'tan Yemen'e kadar ön saflarda çarpışan Musa.
Mütareke yıllarında...
İşgal kuvvetleri komutanı General Harington, Galata gümrüğünü gezdiği sırada hamallık yapmakta olan Zenci Musa'ya, "Bizimle çalışırsan seni altına boğarım" der.
Zenci Musa, "Benim bir devletim var Devlet-i Osmani; bir bayrağım var ay yıldızlı bayrak; bir kumandanım var Eşref Bey..." cevabını vermekle kalmaz, dünya durdukça durası şu raconu keser:
"Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek..."
***
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.