DÜNYA

Nedret Ersanel : İnsan lekesi: Sahte barışçılar ve parayla tutuşturanlar

Tarih
13 Nisan 2024
İzlenme
330 Kişi

Hamas lideri İsmail Haniye’nin oğullarını ve torunlarını bayram günü hayattan koparan salyalı kudurmuşluğun nasıl bir akla hizmet ettiğini çözmek gerekiyor. Bağlam arayışıdır. Yerine oturttuğunuzda, İsrail ve ABD ile yüzyıl sonra dahi ilişki kursanız, ‘elinizi vermeme öğretisi’ sizi uyanık tutacaktır…

İsrail ve Amerika’nın yağlı elleriyle her tokalaştığınızda, sonradan ne kadar yıkarsanız yıkayın etinize nüfuz eden bir virüs bulaşır. ‘İnsan lekesi’ yapar…

***

Haniye’nin soyuna yönelik saldırı, bir seri gelişmenin ortasında ve sonrasında geldi…

Biri, Mısır-Kahire’de yapılan görüşmelerdi. Amerika, Mısır, İsrail, Filistin-Hamas, sair kolaylaştırıcılar, istihbarat örgütleri, CIA Direktörü dahil burada neye vardığı anlaşılmayan temaslar yürütüyorlardı…

Bir başkası, sivil yardım kuruluşu World Central Kitchen-WCK’nın konvoyuna yapılan, batılı görevlilerin hayatını kaybettiği, ABD, İngiltere dahil başkentlerin en ciddi reaksiyonu gösterdiği saldırıydı…

Hamas lideri Haniye'nin 3 oğlu ve torunları İsrail bombardımanıyla öldürüldü | Independent TürkçeHatta tepkilerin ardından-ilk kez-İsrail askeri yetkililerinin görevden alındığı, soruşturulduğu haberi bile geldi. Haniye saldırısı ile bunun ortak yanı, Netanyahu ve yönetiminin bu operasyondan habersiz olduğu söylencesinin şişirilmesidir…

Üçüncüsü, Kahire havası ve WCK saldırısına gelen tepkiler ortamında, İsrail’in bölgeden asker çekmesidir. Önemliydi. Korkuttu! Gazze’nin güneyinden, Han Yunus’tan İsrail ordusunun çekildiği ama bunun sonraki saldırının hazırlığı mahiyetinde olduğu yönündeki açıklamalarla yumuşatılmaya çalışıldı…

Aynı zaman havuzunda, risk potansiyeli daha yüksek tehlike geldi; Suriye-Şam’daki İran konsolosluğuna İsrail hava saldırısı gerçekleşti ve içlerinde iki generalin de bulunduğu İranlılar-Suriyeliler de vardı-öldürüldü…

***

Genel kabul gören tez, İsrail’in/Netanyahu’nun Tahran’ı savaşa çekerek kendi bölgesel ve iç sıkışmışlığına nefes borusu açmak adına, sadece/aslında İran’ı değil, ABD ve İngiltere’yi sahaya indirme planının bulunduğudur…

Ek gerçek, İran’ın, Gazze krizinin başından bu yana, “kendi topraklarına saldırı olmadıkça savaşa karışmayacağına” ilişkin resmi duruşuyla, Ortadoğu’da bir tür inanışa dönüşmüş, “Tahran gürler ama yağmaz” kabulünün/pratiğinin diş macununun ortasına basar gibi sıkıştırılmasıdır…

***

Konsolosluk saldırısı uluslararası hukukun açık ihlali olduğundan, kolaylıkla ‘savaş nedeni/casus belli” sayılabileceğinden, İran’ın adım atmasının önünde sadece daha büyük bir felaket korkusu bulunuyor! Yine de bu ihtimali Batı’nın ciddiye aldığı anlaşılıyor…

Güney Kıbrıs’ta İsrail hava kuvvetlerinin tatbikatlar yapmaya başlaması, ABD-İngiltere’nin bölgeye deniz kuvvetleri sevk etme hazırlıklarına girişmesi, diplomatik zeminde Dışişleri Bakanı Blinken’ın Türkiye dahil bazı bölge ülkelerine, “İran’la konuşun bir çılgınlık yapmasın” ricaları ve onların da İran’a telkinde bulunması, Tel Aviv ve İranlı yetkililerin, “herkes sonuçlarına katlanır” tehditleri, bir bölgesel hatta küresel savaşın gelişebileceği yönündeki kaygıların açık açık dillen-dirilmesidir…

Berbat senaryo olur-olmaz ayrı, hâlâ bağlamı oturtmaya çalışıyoruz, ki, CENTCOM Komutanı’nın İsrail’e giderek, Savunma Bakanlığı ve askeri yetkililerle görüşeceği haberleri de bu zamanlamaya giriyor. CENTCOM’un, İran’la çatışmaya yönelik havayı sakinleştirmek amacıyla mı yoksa savaşa nasıl destek verileceği konusunda mı görev üstlendiği elbette şüphelidir.

Ancak bu kısa geçmiş içinde gerçekleşen olayların ortak aklı olduğu, daha doğrusu siyasi menfaat saikleriyle barış arayanlarla savaşa daha çok yer açmaya çalışanlar cephesinde bir çatışma yaşandığının flu fotoğrafı görülüyor…

***

Netanyahu’nun iktidarını her ne olursa olsun koruma hırsıyla, Biden’ın yaklaşan Başkanlık seçimlerinde koltuğunu koruma hırsının buluştuğu bir zamanın tehlikesini tespit gerekiyor!

Her iki merkezdeki kimi mahfillerin de fırsattan istifade savaşı önce bölgeye sonra yerküreye yayma arayışları aynı tespitin parçasıdır. Bu mahfiller, iktidarlar/merkezler değişse de değiş(e)meyeceği için, masumları ve samimiyetle barış arayan ülke ve liderleri açmaza, kamuoylarını da çaresizliğe sürüklediği ortadadır…

(Yerel seçimlerde Türkiye-İsrail ilişkilerinde olmayana yapılan atıfların iftiraya dönüşmesinin sebebi, bu gerçeğin siyaseten istismar hatta iğfal edilmesidir. Bu haksızlığı politik ikballeri için mahalli çıkarlarına alet edenlerin neyin mızrak ucuna dönüştüklerini anlaması gerekirdi!)

***

Böylece iki tablo ortaya çıkar…

Birincisi, önce ABD ve kısmen Batı’nın, Gazze’de savaşı, hele İran üzerinden bölgeye yayılmasını, sonunda da henüz söndürülemeyen diğer yangın bölgeleriyle (mesela Ukrayna) buluşarak dünyayı kavurmasını dizginleme isteklerinin sebebi, büyük insanî meziyetlerini değil iktidarlarını korumaya matuftur…

İkincisi ise, çok daha güçlü ve korkunç biçimde, askeri savunma endüstrisi ile küresel ekonomide yaşanan ve büyüyen çökme halinin Batı’ya keseceği faturanın makul düzeye indirilmesi adına daha büyük savaşlara ihtiyaç duyan odaktır.

yazının devamı 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER