SİYASET

Kurtuluş Tayiz : Avrupa “Kan dökmeden olmaz” diyor

Tarih
30 Mart 2017
İzlenme
1568 Kişi
 Türkiye’deki siyasi dönüşüme itirazın daha çok içeriden geleceğini düşünüyorduk. Hatırlayacaksınız; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hükümet sistemi değişikliği için “Kan dökmeden olmaz” diyerek tehditler savurmuştu.

Ancak halk oylaması sathı mahalline girilince CHP’nin itirazı demokratik sınırların dışına taşmadı. Ne var ki beklenmedik tepki Almanya ile birlikte Hollanda ve Avusturya’dan geldi. Almanya ve Hollanda, Türk Dışişleri Bakanı ve hükümet üyelerine giriş yasağı getirerek diplomatik teamüllerin dışına çıktı. İnanılmaz ama Alman devlet televizyonu “Hayır” yayınına geçti.

Terör örgütü FETÖ ve PKK üyelerinin Avrupa’da sürdürdüğü “Hayır” kampanyası için alan açan, imkan sağlayan Almanya ve Hollanda; meşru bir devletin meşru bir hükümetinin üyelerinin Avrupa’daki Türk vatandaşlarıyla planladığı toplantıları iptal etti.

Avrupa’nın dünyaya, “ulaşılması gereken uygarlık seviyesi” olarak dayattığı kendi değerlerini hiçe sayan bu türden uygulamalara ne daha önceki seçim ve referandum tecrübelerinde ne de savaş zamanlarında rastlanmıştı. Daha önceki süreçlerde Türk bakanlar ve siyasetçiler Almanya, Hollanda, Avusturya, İsviçre gibi Avrupa ülkelerinde toplantılar düzenlemiş, özgürce seçim propagandası yapabilmişti.

Fakat bu kez bir seçim süreci söz konusu olmamasına rağmen, referandum için sergilenen bu yasakçılık dikkat çekici. Avrupa’nın Türk düşmanlığına vardırdığı bu katı tavrının, yapılmak istenen referandumun içeriğine ilişkin itirazlarından kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Açıkça görüldü ki Avrupa, Türkiye’deki siyasi dönüşüme itiraz ediyor. Bu nedenle Avrupa, cumhurbaşkanlığı sistemine direncin merkezi konumuna gelmiş durumda. Batı’nın Türkiye’nin içişleriyle bu kadar yakından ilgilendiğini son olaylarla beraber bir kez daha yakından görme fırsatı bulduk.

Türkiye’nin hangi sistemle, nasıl ve ne biçim yönetileceği Türk vatandaşlarını ilgilendirir. Avrupa’nın Türkiye’deki dönüşüme itiraz etme, direnç geliştirme ve işi diplomatik müdahalelere dönüştürme hakkı da, hukuku da yok. Bu görüntünün ortaya çıkmasının sebebi 15 Temmuz’dan sonra Batı’ya aracılık eden aktörlerin etkisini yitirmesi. Avrupa’nın buradaki stratejik çıkarlarını koruyan taşeron örgütler tasfiyeye uğrayınca, siyasi güçleri etkisini yitirince Batılı ülkelerle doğrudan yüz yüze geldik.

Hollanda’nın, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına iniş izni vermemesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı adeta rehin alması, TRT ve Anadolu Ajansı’nın ülkeye girişini yasaklaması, Türk vatandaşlarına barbarca saldırması Batı’nın aslında Türkiye’ye dönük yüzünün en sansürsüz yansıması ve göstergesi oldu.

Türkiye’nin son yıllarda yaşanan ve iyice gün yüzüne çıkan hadiseler sonrasındaki en büyük kazancı “Batılılaşma ve Avrupa Birliği” rüyasından uyanması oldu. Batı’yla ilgili üretilen hikaye çöktü; Türkler, Avrupa ülkelerinin ekseriyetinin hâlâ Türkiye’nin siyasal ve toplumsal bütünlüğünü tehdit eden bir “haçlı ittifakı” olduğunu net biçimde görmüş durumda.

16 Nisan, Türkiye’nin büyümesi, güçlenmesi ve tam bağımsız bir ülke olması için bir milattır. Avrupa’nın sergilediği Türk/İslam düşmanlığı ise bu gidişatı değiştiremeyecektir.

Akşam
30 Mart 2017

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER