Hakkını da teslim edelim; birçok gazetenin internet sitesinden daha başarılı “manşet" atıyorlar.
Ne ki “manipülasyona" da acayip bayılıyorlar. Habercilikten öte garip bir tecessüsle maluller, ne ki biz şimdilik o taraflara yelken açmayalım.
FETÖ'nün 17-25 Aralık 2013 “yolsuzluk susturuculu" darbe girişimini, “AK Parti-The Cemaat" kavgası olarak görmüşlerdi.
Dahası, “koşun kızlar, yandaşlar birbirini yiyor" modunda matine-suare yaygara yapmışlardı.
AK Parti ile FETÖ birbirini yiyip bitirecek, kendilerine gün doğacaktı.
Galiba böyle düşünmüşlerdi.
Ne ki, Erdoğan ve AK Parti olmasaydı FETÖ'nün “Türkiye Cumhuriyetini" yıkıp yerine “Fetullah Cumhuriyetini" kuracağını 15 Temmuz'da idrak ettiler.
Mesela, Soner Yalçın, FETÖ'nün, “17-25 Aralık 2013'de iktidara yönelik operasyonla örtülü bir darbeye kalkıştığını" dercetti.
İmdi, başlığa bakıp da “Cübbeli Ahmet'in kafirleri" bunlar mı, diyeceksiniz.
Yok değil, hiç alakası yok.
Bunlar, “Müslümanlık" veya “İslamcılık" iddiaları olmadığı için Cübbeli Ahmet dahil, “din adamlarının" radarlarına yakalanmazlar. (Hem yakalanmasınlar, yakalanacaklar da ne olacak!)
Malumunuz, bir kısım “din adamının" bitmeyen hobisi, “müşrik" diyerek Müslümanları tekfir etmektir.
Mesela, İhsan Eliaçık adlı Gezi zekalıların bir din adamı vardı; bir televizyon programında, “ateistle evlenilir mi hocam" diye soran bir kız çocuğuna, “elbette evlenilir, ateist Kur'an'ın konusu değil; Kur'an'ın konusu müşriklerdir" cevabını vermişti.
Müşrikler de, genellikle, kendisi gibi düşünmeyen, namaz kılan, oruç tutan sade Müslümanlardan ibaretti.
Peki, bugünkü yazı yolculuğumuza seçtiğimiz serlevha ile söz konusu sitenin alakası var mı?
Var, olmaz olur mu?
Bu internet sitesi son zamanlarda, “Gülen cemaatinden boşalan yeri bu cemaat kapıyor, şu cemaat kapıyor. Cemaatler kapışıyor…" yollu haberler yapmak için adeta sinekten yağ çıkartıyor.
“Gülen Cemaati" dedikleri her şeyden evvel “cemaat" değil, silahlı bir terör örgütü.
Bunu bilmiyorlar mı?
Hiç bilmezler mi?
Maksatları, FETÖ'yü, muhtelif “dini ve tasavvufi cemaatlerin" hizasına yazmakla, “bunların hepsi aynıdır" algısını yerleştirmekten ibaret. (“Dini cemaat" kategorisine yükseltmekle FETÖ'ye nasıl bir katkı sunduklarının farkında bile değiller.)
Şu günlerde (Soner Yalçın misali) “İnadına mini etek giyeceksiniz. Bakın ben cumhuriyet değeri olduğu için papyon takıyorum" falan demiyorlar.
Ama inadına, “hık demiş 28 Şubat'ın burnundan düşmüş" denilebilecek haberler “üretiyorlar."
Ellerinde 28 Şubat dönemindeki gibi Müslim Gündüz figürü olmadığı için de ihtiyaçtan Cübbeli Ahmet'i “dolaşıma" sokuyorlar.
Geçenlerde, “Cübbeli Ahmet Ali Şeriati'yi kafir ilan etti" şeklinde bir videolu haber yaptılar.
Birkaç gün geçti geçmedi, yine Cübbeli Ahmet'in ağzından bu sefer de, “İbn-i Sina ve Farabi kafirdir" ifadesini manşete çektiler.
“Bu dinciler kafayı yakmış" algısının yerleşmesine çalıştıkları besbelli.
İstiyorlar ki, geniş kitleler, “Erdoğan ve AK Parti'nin Türkiye'si bu. Laik yaşam tarzına müsaade etmeyecekler" zehabına kapılsın.
Tamam, Cübbeli Ahmet Hocamızın (kaddesallahu sirruhu) tekfir radarına yakalandın mı kurtuluşun yok.
Ali Şeriati vaktiyle Gulat-ı Şia tarafından “Sünnileşti" diye tekfir edilmişti; Cübbeli Ahmet “Şii" diye tekfir etmiş, çok mu?
İran dolayımında ona buna, “Şii, sapık, kafir" diyerek tekfir etmek zaten kolay.
Peki, Azerbaycanlı kardeşlerimizin yüzde 85'i Şii; Türkmen kardeşlerimizin de önemli bir yüzdesi öyle; bunlara da “sapık, kafir" diyebilecek misiniz?
Yoksa araya etnisite veya jeopolitik girince işin rengi değişiyor mu?
Ayrıca…
Rabbani'ye atıfla, “Muhammed eşittir Allah" diyen bile “tevil" ediliyor da, Farabi, İbn-i Sina, Ali Şeriati neden tevil edilmiyor?
Hayırdır, tekfir işinde de mi torpil var?
Cübbeli Ahmet, Kısıklı'da yaptığı konuşmada, ayetlerden hareketle, “Cumhurbaşkanımız'a itaat edilmesi farzdır" demişti.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, İslâm İşbirliği Teşkilâtı Zirvesi'ndeki açılış konuşmasında (İran ve Suudi Arabistan liderlerinin önünde) “Mezhepçilik fitnedir. Ne Sünni'yim ne Şii, Müslümanım" diye konuşmuştu.
Birkaç gün evvel de, “Tel Afer'de ne yazık ki Türkmen kardeşlerimiz ikiye bölündü. Bir kısmı Şia, bir kısmı Sünni. Orada mezhepler noktasında çatışma var, işte biz bunu istemiyoruz. Tel Afer'e sesleniyorum: Bırakın bu mezhep çatışmasını. Mezheplerin üzerinde İslam var. İslam'da birleşin…" demişti.
İşte size ölçü-mizan; buyrun hadi, itaat edin…
Farabi, İbn-i Sina, Ali Şeriati çoktan ölmüş gitmiş insanlar.
Kaldı ki, Fetullah Gülen gibi ne “beklenen salih zat" heyulasıyla kedilerine inananları mankurtlaştırdılar, ne de 15 Temmuz'da olduğu gibi halkın üzerine savaş uçaklarıyla bomba atın, önünüze çıkanı tanklarla ezin dediler.
Fetullah'ı bugüne kadar niçin tekfir etmediniz; sapık, kafir diyerek milleti uyarmadınız. Üstelik, (parti kurun derse) Cebrail'i (yani, vahyi) bile dinlemeyeceğini söylediği halde.
Şimdi kalkmış Farabi'yi, İbn-i Sina'yı mezardan çıkartıp tekfir ediyorsunuz.
İşgalcilerimiz, taşeronlarıyla birlikte, bölgeyi topyekûn işgale geldiği şu günlerde, biz hâlâ arkaik asabiyetlerin peşinde koşuyorsak işgale istemeden de olsa katkı sunuyoruz demektir.
Yenişafak
31 Ekim 2016
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.