GÜNCEL

Nihal Bengisu Karaca : PKK kimin vekâlet savaşını veriyor?

Tarih
23 Ekim 2014
İzlenme
1089 Kişi
23 Ekim 2014...
KOBANİ ve 6-8 Ekim olayları çözüm süreci bakımından ciddi bir test oldu ve maalesef olumlu sonuçlar çıkmadı. Örgütün Türkiye sınırları içindeki bir barış fikrinden o kadar da heyecan duymadığını, ziyadesiyle Rojava’da beliren fırsata ağırlık verdiğini, hatta bunun patlama yaratacak kadar ciddi baskılar yaratan bir iklime dönüştüğünü gördük.

PKK’nın Rojava oportünizmine kapılmış kanatları, Türk solundan gelme liberallerin bindiği ABD ve İngiltere bandıralı gemilerle fazla seyahat ettiklerinden beri, iftiralarına global arenada da makes bulmaya başladılar. Oradan aldıkları güçle dönüp kendi iç kamuoylarını da zehirlediler: Türkiye IŞİD’e yardım ediyor mühendisliği bu yolları takip ederek kılcallara ulaştı. Hükümete önce Sünnici, sonra İhvancı, derken IŞİD’ci deme furyası, kampanya olarak kalmadı, patlamaya, can almaya giden bir süreci tetikledi.

Hükümeti IŞİD ile aynı algı sepetinin içine koymaya çalışan geniş koalisyon, PKK’nın çözüm sürecini kendisine özgü bir yetkilendirme olarak gören kanadını tahkim etti. Kendi dışındaki tüm görüşler, partiler, dernekler üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyayı pekiştirmesine destek sunmuş oldu.

Çözüm süreci, Arap Baharı’yla başlayan ve sonu kurtların üşüştüğü sofralardan kuzu kapma yarışına dönüşen süreçte, küresel muarızların Türkiye’yi dizginleme kozu olan Kürt kartını işlevsiz hale getirmesi bakımından uluslararası bir öneme de sahipti. Türkiye iç barışı, II. Sykes Picot için kabarmış hevesleri kaçıran bir unsur oldu. Nitekim, yıllarca devlete “Kürt sorununu çöz” diyen Türk solundan dönme liberallerin hevesinin de aynı zamanlamayla kaçması dikkat çekici oldu. El birliğiyle bu koz ve kart kaybının üzerine gitmemeleri düşünülemezdi. Öyle de oldu, yaşadığımız tam olarak bu.

Millet, çözüm sürecinin milli bir proje olduğu, başımızı kaldırabilmek için ortak bir gelecek tasavvuruna doğru yol almamız gerektiğini anladığı için, evladını şehit edenle “bile” barışma niyeti içinde olduğunu izhar etmiş, barışa ikna olmuştu. Nitekim BDP ve daha sonra HDP de, “Türkiyelilik” gibi bir zemin üzerinden iyi bir başlangıç yaptı ama koalisyona direnemeyip savruldular.

Gelinen noktada PKK’nın PYD ile aynı hatta Rojava’daki tahkimatı önceleyen ve çözüm sürecinin kaderini Kobani’ye bağlayan bir yöne savrulması söz konusu.

Barışı bir şantaj malzemesi haline getirmiş olan, çözüm sürecini Türkiye’nin istikrarı ve bölgesel hedefleri bakımından bir savaş enstrümanı olarak gören zihniyetin, bu milletin Kürt’ünden, Türk’ünden, Laz’ından, Çerkez’inden anlayış göreceğini düşünmek hata olur. İç barışına katkı sunmak için çabalayacağı yerde, imparatorluğunu yeniden tasarlarken Türkiye’yi ayak altından çekmeye çalışan Batılı ülkelerin elini rahatlatan, istikrarsızlık yaratan, can kaybına neden olan, okul yakan; burnunun dibinde bombalı katliamlar yapan Esad ile işbirliği yapıp Rojava oportünizmine kapılan ve tüm bu işlerle içerideki AK Parti muarızlarının yapamadığı işleri görmüş olduğunun farkına bile varmayan bir siyasi çizginin bu haliyle giderse barışın değil, çatışmanın tarafı olacağı açık.

Gerek milletin, gerekse hükümetin, Kürtlerin ve Türklerin çoğunun çözüm sürecinden anladığı belli: Kürtlerin hakları için silah kullanmış ve terör eylemlerine girişmiş bir hareketin demokratik siyasete entegrasyonu.

Eğer HDP, İmralı ve Kandil üçlüsü talep ve arzularını demokratik siyasetin imkânları içinde savunmaya evet diyorlarsa, vekâlet savaşından vazgeçmeleri şart.

Ayrıca şu hususlar önemli.

1) Türkiyelilik, bu topraklarda vergi toplama, vatandaşları yargılama gibi işlerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin hâkimiyet alanına girdiğini kabul etmekten geçer. Çözüm süreci, örgütün devlet gibi davranması için başlamadı.

2) Demokratik siyasete katılım, çoğulculuğun sağlanmasıyla mümkün; kendi partine, kendi görüşüne aykırı olmayan hatta karşı olanların yaşam alanını tehdit etmeye devam eden bir yapı barışın değil çatışmanın tarafıdır.

3) Böyle bir süreç, YDGH adı altında sokaklara maskeli linç timleri salarak yürümez. Hem bunu yapıp hem hükümetin adım atmasını beklemek boş bir beklentidir.

HDP’nin ve örgütün en hızlı biçimde yüzleşmesi gereken konular bunlardır diye düşünüyorum.
Habertürk

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER