SİYASET

Hüseyin Gülerce : Ya Erdoğan, AK Parti ile ilgisini kesseydi

Tarih
12 Mayıs 2016
İzlenme
2546 Kişi

Kimse Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “artık partin ile alâkanı kes, parlamenter demokraside Cumhurbaşkanı iktidar partisinin içiyle ilgilenemez” diye atarlanamaz. Bunun iki sebebi var. 

Birincisi, Cumhurbaşkanlığı makamına yükselen genel başkanlar, partileri ile alakalarını kestiğinde ne olduğuna dair geçmişte çok önemli iki örnek var: Özal ve Demirel örnekleri.

Özal, kendisinden sonra, partisine bırakın söz geçirmeyi, Çankaya köşkünde öylesine yalnızlaştırıldı ki, ömrü vefa etseydi, yeni bir parti kurmak için Cumhurbaşkanlığını bırakmayı kafasına koymuştu. Elbette o saatten sonra bu bir işe yaramazdı. Ayrıca Çankaya’ya çıktığında partisine sahip de çıkamazdı. Öyle bir ekibi, kadrosu, takımı yoktu. Netice ne oldu? Bugün Anavatan Partisi diye bir parti yok...

Demirel örneği de öyle. O da Çankaya’ya çıktıktan sonra Doğru Yol Partisi aşama aşama eridi/tükendi gitti.

Bu iki örnekle ilgili bir çarpıcı husus daha var. Cumhurbaşkanını halk değil Meclis seçtiği için Özal ve Demirel Çankaya’ya çıktıktan sonra yeni genel başkanlar kendilerini ispat gayretine girdiler. Hâlbuki Özal da Demirel de karizmatik liderlerdi. Ne Mesut Yılmaz, Özal’ın yerini, ne de Tansu Çiller, Süleyman Demirel’in yerini doldurabilirdi.

Özetlersek; Erdoğan, Özal ve Demirel gibi yapsaydı, partisi ile ilgilenmeyi bıraksaydı, AK Parti’nin sonunun da Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi gibi olması kaçınılmazdı.

Bu Türkiye için iyi mi olurdu? Türkiye, istikrarı, kalkınmayı ve yönetim gücünü, sivilleşme ve demokratikleşme zeminlerini AK Parti ile yakalamışken, bunu heder mi etseydi? Yeniden koalisyonların belirsizlik ve istikrarsızlık vaat eden çalkantılı dönemleri mi başlasaydı?

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına yükselirken eğer partisi ile ilgisini kesseydi, “benden sonrası beni ilgilendirmiyor” deseydi, bu hem ona yakışmazdı, hem de Türkiye’ye yazık olurdu.

Erdoğan kendisine yakışanı yaptı. Halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olarak yönetimde iki başlılığa fırsat vermedi. Seçildikten sonra hem partisinin kendisine olan desteğinin devamını sağladı. Hem de ayrı baş çekmek isteyenlerin (onlar kendilerini biliyor) önünü kesti...

Erdoğan, geriye dönülmez bir yolu anlatıyor. Bu yolda yürürken tereddüt olmaz. Tereddüt edenler, kafa karıştıranlar usuletle/suhuletle muamele gördüler ve yollarda kaldılar.

Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanını halkın seçtiği günden beri Türkiye’nin Başkanlık sistemine doğru yürüyüşü başlamıştır. Ne halktan Cumhurbaşkanını seçme yetkisi geri alınabilir, ne de halkın seçtiği Cumhurbaşkanı bir Ahmet Necdet Sezer olabilir... Meseleyi Erdoğan’ın şahsi meselesi gibi göstermeyi hedefleyen algı operasyonu başarılı olamayacaktır.

Bu algı operasyonun içinde; terörü azdırmak, şehirlerde korku salmak ve Türkiye’nin bir yönetim krizi yaşadığını propagandasını yapmak var. Bu algı operasyonunun içinde; vefalı, olgun ve sağduyulu davranan Sayın Davutoğlu’nu hala Erdoğan’a karşı direnmeye çağırmak, kışkırtmak var... Bu algı operasyonun içinde; Avrupa Birliği’nin ayak oyunları var... Bu algı operasyonun içinde; Pensilvanya’nın kırılmayan inadı, Erdoğan hazımsızlığı ve Türkiye’yi her fırsatta yabancılara jurnallemek var...

Aslında vesayet sisteminin gücünü hala koruyan yaralı sahipleri de, Batı ekseni de eski Türkiye’yi özlüyor ve pes etmiyorlar. Bunu yaparken bayatlamış bir numara ile demokrasiye, basın özgürlüğüne ve ifade hürriyetine sarılmaları da tam anlamıyla ikiyüzlülüktür.

Demokrat cephe bugün, halkın seçtiği Cumhurbaşkanına sahip çıkanların, Türkiye’yi statükodan ve iki başlılıktan kurtarmak için mücadele edenlerin cephesidir.


Star
12 Mayıs 2016


YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER