İki masum vatandaş trafik magandalarına ‘yavaş’ dedi, bakın ne oldu?

ERDAL Bey 4 yaşındaki çocuğuyla markete gitmek için Kâğıthane’deki evinden çıktı.

Biraz da dükkânlara bakarak karşıya geçmeyi düşünüyordu...

Tam adımını caddeye atacaktı ki aşırı hızlı bir araç jet gibi yola girdi.

O sırada önde olan eniştesi, araçtaki gençleri “yavaş” diye uyardı...

Vay sen misin uyaran.

“Yahu kardeşim, yapmayın, bu hızla buradan geçerseniz kaza olacak. Bakın, çoluk çocuk var” demeye kalmadı.

Araçtaki magandalar aşağı indi...

Durumu anlayan enişte Şükrü ve Erdal Bey beladan uzaklaşmak istediler.

Ama ne mümkün?

Magandalardan birisi belindeki silahı çekti, kucağındaki çocukla uzaklaşmaya çalışan Erdal Bey’in peşine düştü.

Erdal Bey kendisini oradaki markete zor attı.

Ama magandalar durmuyor...

Marketin kapısına dayanınca çevredeki esnaf “yeter” dedi. Ama bu defa deliye dönen maganda, havaya ateş açmaya başladı.

Evet arkadaşlar.

Şehir eşkıyası esnafın baskısıyla durdu.

Sonuç:

Olay yerine gelen polis, kamera kayıtlarından eşkali belirledi.

Kim çıktı?

Çok sayıda suç kaydı olan Onur T. isimli bir maganda.

Nasıl silahı var? Nasıl ehliyeti var ve araç kullanıyor?

Şimdi gözaltında. Kim bilir ne ceza alacak?

Serbest mi kalacak?

Yine birilerinin canını mı yakacak?

Erdal Bey 4 yaşındaki çocuğu için “yavaş” deme hatasını yaptı!

İşte olanlar...

AMERİKA’DAN GELEN DOKTORA ÖĞRENCİSİNİ BIÇAKLADILAR

Fahri Yıldız 22 yaşında. ABD’de yazılım üzerine doktora yapıyor.

Ve tatil için Türkiye’ye geliyor. Bir arkadaşının düğünü var. Eğleniyorlar. Harika bir gece. Hasret gideriliyor.

Ve akşam eve dönerken Ataşehir’de bir araç öylesine hızla geçiyor ki yanından... İster istemez kornaya basıyor. “yavaş” diye uyarıyor yani...

Vayyyy... Sen misin kornaya basan...

Yanından hızla geçen araç Fahri’nin peşine takılıyor. Fahri kaçıyor. Ama ne mümkün.

Bir kavşakta kıstırıyorlar.

Gelip kapıyı açıyorlar. Ve bıçaklıyorlar...

Fahri’yi çevreden gelenler kurtarıyor. Hastaneye kaldırıyorlar.

Peki sonuç:

Onu da Fahri Yıldız, DHA muhabirleri Cengiz Çoban ve İsa Almaçayır’a şöyle anlatıyor:

yazının devamı