17 Kasım 2015

7 Ocak 2015 tarihinde Paris'te karikatür dergisi Charlie Hebdo'ya yönelik terör saldırısını gerçekleştiren uluslararası terör örgütü IŞİD ikisi polis 12 kişiyi katletmişti. Eylemin zamanlaması konjonktürel açıdan ilginçti. 1. Paris saldırısı öncesinde dünya ve Türkiye kamuoyunda, ''Filistin Devleti'ni'' tanımaya yönelik, başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülkelerinin parlamento veya meclislerinde aldığı kararları, bu kararlara İsrail'in aşırı tepkisi en çok dile getirilen konular arasında bulunuyordu. Diğer taraftan, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'ın ''Suriye'nin 2013 Ağustos ayında, kendi vatandaşlarına kimyasal silah kullandığının ortaya çıkması karşısında bu ülkeye yönelik askeri müdahale gerçekleştirilememiş olmasından pişmanlık duyduğunu'' açıklaması ile Esad'sız bir Suriye'ye işaret etmesi konuları önemli bir gündem iken, 1. Paris saldırısı ile bu gündemlerin üzeri örtülerek uluslararası kamuoyunun dikkati yoğun bir şekilde bu uluslararası terör eylemi üzerine çevrilmişti.
Charlie Hebdo saldırısından yaklaşık 10 ay sonra 13 Kasım'da Almanya ve Fransa milli takımlarının hazırlık ve dostluk futbol karşılaşmasının oynandığı geç saatlerde Paris'in çeşitli noktalarında eş zamanlı 7 terör saldırısında 129 kişi hayatını kaybederken 99'u ağır 352 kişi yaralandı. 2. Paris saldırısını da üstlenen IŞİD terör örgütüne mensup 7 militanın maskesiz olarak üzerlerinde ''patlayıcı düzenek (canlı bomba) ve makineli tüfeklerle 7 noktada bu kanlı eylemleri 3 ekip olarak gerçekleştirdikleri soruşturmalar sonrasında anlaşıldı. 7 IŞİD militanı Fransız güvenlik güçlerince ölü olarak ele geçirildi. IŞİD Fransızca ve Arapça yayımladığı açıklamalarla, saldırıları üstlendi. Terör örgütü Paris'te gerçekleştirilen saldırıları ''Fransa'nın mevcut Suriye ve Irak politikalarını sürdürmesi halinde en büyük hedef olarak kalmaya devam edeceğini göstermek için yapıldığını iddia ve ifade ederek, IŞİD kontrolündeki topraklara düzenlenen hava saldırılarına karşı misilleme olarak yapıldığı'' duyurulmuştu.
2. Paris saldırısı bugüne kadar Fransa'da gerçekleştirilen en kanlı ve kapsamlı profesyonel bir terör saldırısına işaret ederken zamanlaması da oldukça ilginç ve manidar bir tarihte gerçekleştirilmişti. 2. Paris saldırısından yalnızca 2 gün sonra, yani dün, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında, 1 Kasım'da kamuoyundan aldığı büyük destekle eli çok güçlendirilmiş Türkiye'nin ev sahipliğinde Antalya'da G-20 Liderler Zirvesi başladı. Bu zirvede ekonomi dışında Suriye, PKK/PYD, IŞİD, mülteci sorunu, Kıbrıs, Filistin ve BM'nin yapısına ilişkin dosyalar olacağı belirtiliyor. Ayrıca bu zirvede alınacak kararlarda ESED'in geleceği belirlenirken, IŞİD'e yönelik yapılması muhtemel kara operasyonuna Türkiye'nin katılıp katılmayacağı veya hangi şartlarda katılacağı belirlenecek. Ve en önemlisi de Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde “güvenli bölge” oluşturma tezindeki kararlılığı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından zirveye katılan liderlere iletileceği yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.
Bu terör eylemlerinde IŞİD terör örgütünü tetikçi bir yapı olarak kullanan Küresel Merkez'in 2. Paris saldırısıyla G-20 zirvesinde, Türkiye'nin tezlerini benimseyen Fransa'ya verdiği gözdağı ile AB ülkelerini de dolaylı olarak terör kartı ile etkilemek veya zımnen tehdit etmek suretiyle, zirvede Türkiye'nin elini zayıflatmak niyetinde olduğu açıkça görülebiliyor. Bu eylemler ile nihai amacın Suriye'de Esed rejimi ve iç savaşın devam etmesine zemin hazırlanmaya çalışıldığı aşikar. Zira Türkiye'nin PKK koridorunun tamamlanmasına karşı dik duruşu sonrasında, Rusya'nın Suriye'ye müdahalesinin, ABD'nin arzusu dışında gerçekleşmesi mantık dışı gibi duruyor.
Bu satırların kaleme alındığı saatlerde G-20 zirvesine saatler kala internete düşen bir haberde, ABD Dışişleri Bakan�� John Kerry, Viyana görüşmelerinde, Birleşmiş Milletler'in 5 daimi üyesinin Suriye için ''ateşkes'' kararı aldığını, Esed'in geleceği konusunda hala görüş ayrılıkları yaşadıklarını açıklamıştı.
Haydi hayırlısı?

Yenişafak