SİYASET

Ahmet Kekeç : PKK sıkıştığı için mi ateşkes istiyorsunuz?

Tarih
10 Ağustos 2015
İzlenme
2970 Kişi

10 Ağustos 2015

Hep söylüyorum: “Ben demiştim” diye lafa girmek sevimli bir pozisyon değil ama ben demiştim... 

Niyeyse, bizi sürekli “Ben demiştim” pozisyonuyla karşı karşıya bırakacak durumlar yaşıyoruz. Zımni ateşkesi bozan Silvan saldırısından sonra da böyle oldu.

O zaman da demiştim. (Dört yıl öncesinden bahsediyorum.)

Hep aynı şeyleri diyeceğiz galiba... Başa dönüp, aynı şeyleri tekrarlayıp duracağız.

Hatırlarsanız, BDP (şimdinin HDP’si) 2011’in Ekim ayında, Süleymaniye’ye gitmiş, Talabani’yle temas yolları aramıştı.

Haber; gazetelerde şu başlıkla çıktı: “BDP’nin sınır ötesi ateşkes harekâtı...” 

Başlık altında, Kürt siyasetinin önde gelen isimleri olarak zikredilen Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un, Süleymaniye’de Talabani ile bir araya gelecekleri, ateşkes konusunu masaya yatıracakları bildiriliyordu.

Görüşmeden nasıl bir sonuç çıktı hatırlamıyorum ama aynı heyet

daha öncesinde İstanbul’da Mesut Barzani ile bir araya gelmiş, ateşkesi konuşmuşlardı. (Eskiden Barzani’yle, Talabani’yle görüşürlerdi. Şimdi paralelcilerin dümen suyuna girdiler, NATO’dan ve Avrupa Birliği’nden yardım istiyorlar. Daha doğrusu, Türkiye’ye karşı NATO’yu göreve çağırıyorlar. Niye? Türkiye PKK’ya silah bıraktırmak istiyormuş!)

BDP’nin sınır ötesi ateşkes harekâtından hemen sonra, Güneydoğu’da 750 sivil toplum kuruluşunu temsilen bir heyet Ankara’da Meclis’te grubu bulunan partileri ziyaret etti ve “acil ateşkes” istedi.

Şimdi, işin “Ben demiştim” kısmına geleceğim.

Bu hareketlenmeler olurken, bu köşede, aynen şöyle yazmıştım:

BDP’nin sınır ötesi harekât planı ve sivil toplum kuruluşlarının barış çabası güzel şeyler.

Haberi okuduğunuzda, “İyi bari... Elini taşın altına koyması gerekenler nihayet harekete geçiyor” diye düşünüyorsunuz.

Fakat “Harekete geçmek için, güvenlik güçlerinin teröre karşı topyekûn mücadele başlatmasını mı bekliyordunuz?” diye sormaktan da kendinizi alamıyorsunuz. (Hatırlayalım: Türkiye tam da barışı konuşurken, PKK Silvan’da harekete geçmiş, uykudaki askerleri canlı canlı yakmıştı. Hep de uykuda adam öldürürler “barışsever ekolojik devrimciler”imiz.)

Peki, ateşkes konusunda bu “acul” gayret de neyin nesidir?

Örgüt, Kazan’da ciddi zayiat verdi. Sınır ötesindeki “lojistik yolları” tamamen kesilmediyse de, ağır bir hasar aldı.

Her gün bölgeye yeni cesetler geliyor.

Müntesipler arasındaki panik havası telsiz konuşmalarına bile yansıyor.

Bir diğer ifadeyle, PKK çözülüyor.

Çünkü örgüt, her şey normale dönerken (dönecekken), müzakere masasını devirdi ve “Silvan sürecini” başlattı... Arkasından Hakkâri ve Çukurca saldırıları geldi...

Bir hamle yaptı. Kaybetti.

Soru şu:

PKK, demokratik açılımlara ve müzakerelere rağmen, niçin “zımni saldırmazlık anlaşmasını” bozdu? Niçin bu hamleye gerek duydu?

Bu işten anlayan stratejistler şu yorumu yapıyor:

PKK, Hakkâri ve Şırnak’ta racon kesiyordu, bu iki kente el koymuştu. Bu hâkimiyetini bütün bölgeye yaymak istedi... “Demokratik özerklik” ilanı ve KCK’nın faaliyetleriyle (yani, muhtemel bir halk hareketiyle), bu girişimin başarıya ulaşacağını düşündü.

Fakat iki temel hata yaptı.

Birincisi, “müzakereleri sabote eden taraf” etiketinin ağırlığı altında ezileceğini düşünemedi.

İkincisi, devletin gücünü hafife aldı...

Stratejistler böyle diyor.

Ben de BDP’nin “acul gayretini” anlamaya çalışıyorum.

Madem iş bu noktaya gelecekti (yani, yeniden ateşkes şartlarının oluşması için çaba harcayacaktınız), neden kendinizi “partner” ve “vasi” kılacak bir siyasal tutum benimsemediniz?

Neden zımni saldırmazlık anlaşmasını bozanlardan (terör örgütünden) iki çift lafı esirgediniz?

Neden bütün barış çağrılarını kulak arkası ettiniz?

Neden “PKK silah bıraksın” diyen Kürt kanaat önderlerine ve Güneydoğu’daki STK’lara alan açmadınız?

İşin bu noktaya geleceği belli değil miydi?

Hem, neden “ateşkes arzularınızı” sınır ötesine taşıyorsunuz?

Meclis’te grubunuz yok mu? Meclis zeminine taşımak istediğiniz hangi “meşru talebiniz” karşılıksız kaldı?

Madem “barış” diye ölüyorsunuz, şu üç şeyi yapacaksınız:

BİR- Şiddeti tecrit edecek yeni bir siyasal tutum geliştireceksiniz ve kamuoyunu buna inandıracaksınız.

İKİ- PKK’dan gelen direktifleri emir telakki etmeyeceksiniz. İcabında partinizi, terör örgütünü silah bırakmaya icbar edecek bir “sivil baskı gurubu” haline getireceksiniz.

ÜÇ“Tayyip’e yarıyor” inadından vazgeçip, “demokratik açılımlara” destek vereceksiniz.

Star

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER