TARİH

Yavuz Bahadıroğlu : Sultan II. Abdülhamid’in Kadir Gecesi Alayıv

Tarih
13 Temmuz 2015
İzlenme
2141 Kişi

13 Temmuz 2015

Osmanlı Devleti’
nin sonlarına doğru padişahlar Topkapı Sarayı’nı terk edip Dolmabahçe Sarayı başta olmak diğer dış saraylarda yahut mevsimlik köşklerde otururlardı.

Ancak Kadir geceleri mutlaka Topkapı Sarayı’na gelip atalarının evinde iftar eder, yatsı ve teravih namazlarını da, Şeyhülislâm hazretlerinin arkasında, Topkapı Sarayı’nda kılarlardı. Ardından yapılan Kadir Gecesi dua törenine katılır, hatta bazen Topkapı Sarayı’nda gecelerlerdi.

Padişahlar geldiğinde Topkapı Sarayı’nda mükellef bir iftar sofrası kurulması ve padişahın özel olarak hazırlanmış yumurta yemesi bir hanedan geleneğiydi.

Bu yumurtaya “Yumurta-yı Hümayun” denir, özenle hazırlanırdı.

Arşivlere geçen tariflere göre, “Yumurta-yı Hümayun” hazırlanmadan önce soğan halka şeklinde kıyılır, Halep yağında iyice kavrulur, sonra ince dilimlenmiş pastırma ilave edilip biraz su, yeteri kadar şeker ve sirke katılarak bir iki taşım kaynatıldıktan sonra açılan yuvalara günlük yumurta kırılır, kapağı kapatılarak kaskatı olmayacak derecede pişirilirdi.

Bundan sonra sıra çöp veya fırın kebabına gelirdi. Ardından kıymalı, peynirli, ıspanaklı kol, bohça ya da talaş kebabı yenirdi. Sonrasında elmasiye tatlısı, muhallebi veya güllaç gibi sütlü tatlılar alınırdı. Nihayet ekşili bamya sofraya gelirdi ki, bu, yemekte birinci turun bitip ikinci turun başladığına işaretti.

İkinci tur, tavuk veya fırında hindi ile başlardı. Bunlar, fıstıklı, üzümlü, kestaneli, ciğerli, katılı ve baharlı ala iç pilavı ile doldurulmuş olurdu. 

Bundan sonra bol etli mevsim sebzeli, yine mevsimine göre zeytinyağlı barbunya enginar, imambayıldı, taze veya çalı fasulye gibi yemekler yenir, nihayet ortaya kat kat bıldırcınlı, beyinli halis amberbu pirinçten, mutlaka Vakfıkebir yağı ile pişmiş tepeleme pilav tepsisi gelirdi. 

Topkapı Sarayı’ndaki geleneksel iftar ziyafeti en sonunda sofraya gelen cevizli, fıstıklı veya kaymaklı baklava ile son bulurdu.

Bir insanın ne kadar obur olursa olsun midesine bunca nevaleyi doldurması mümkün olmadığına göre, acaba bu kadar çeşit yemek pişirilmesinin sebebi ne idi?

Osmanlı insanını hayata bağlayan yardım bağının başka bir çeşidi, sevgili dostlarım. Sofraya gelen her çeşit yalnızca tadılır, yemek neredeyse hiç dokunulmadan olduğu gibi saray hizmetkârlarına, nöbetçilere, halayıklara, beslemelere gönderilirdi.

Böyle bir ziyafete alışık oldukları için Kadir Gecesini dört gözle bekler, envai çeşit yemekle tıka basa doyarlardı.

Gelelim İtalyan romancı, hikâyeci, şair, gezgin ve yazar Edmondo De Amicis’in (31 Ocak 1846 —11 Mart 1908) Sultan II. Abdülhamid’in Kadir Gecesi Alayı hakkında yazdıklarına… Şöyle anlatıyor:

 “Yılın bu tek gecesinde Sultan, sarayından dışarıya namaza gider. Bunun için düzenlenen alay görülmeye değer manzaralar verir. 

“Eski bir gelenek uyarınca Kadir Gecesi’nde Sultan’ın camiye gidişi bir şenlik niteliğindedir. Bu, özellikle atalarının töresine bağlı İkinci Abdülhamid zamanında böyleydi. 

“Ben onun son Kadir Gecesi alayını gördüm. Yıldız Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ışık halkalarıyla doldurulmuştu. 

“Caminin kendisi çepeçevre küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış ve daha arkalar Arapça yazılar ve mimari desenlerle süslenmişti. 

“Limanın ve şehrin karanlık bir geceye karşı oluşturduğu etki, bir peri masalı gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu. 

“Tam o sırada bando sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanın ışığı altında ışıl ışıldı. Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu. Biri adeta bir minör tatlılığında bir ezan okumaya başladı. 

“Derken bando Hamidiye Marşına başladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıldızlarla doldurdu ve imparatorluk korteji saray kapısından aktı. 

“Çok güzel iki atın çektiği saltanat arabasının etrafında büyük beyaz fenerler taşıyan süslü üniformalara bürünmüş kalabalık dalgalanıyordu. 

“Kırmızılar ve altınlar içinde arabanın üstünde oturan arabacı ve gri sakallı, omuzuna askeri bir palto almış Sultan Abdülhamid belirdi. 

“Sultan, ‘Padişahım çok yaşa!’ selamına eliyle karşılık verdi. Gösteri alayı caminin avlusuna daldı ve majesteleri camiye girdi. 

“Bir saat boyunca maytaplar patladı, kalabalık adeta bir şenlik havasındaydı. İçeriden zaman zaman tatlı bir ilahi sesi yükseliyordu. 

“Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalık ve askerler tekrar, ‘“Padişahım sen çok yaşa!’ diye haykırıyordu. Yüksek beyaz saray kapısı bir kez daha İslam halifesini içine aldı. 

Allah bizi Leyle-i Kadrin kadrini bilenlerden eylesin. Mübarek olsun!

YeniAkit

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER