SİYASET

Vedat Bilgin : Beyaz aydınların demokrasiyle sorunu

Tarih
19 Ekim 2015
İzlenme
1493 Kişi

19 Ekim 2015

Bir kısım aydınlar Almanya Başbakanı Merkel ‘e mektup yazarak onun Türkiye ziyaretinden rahatsızlık duyduklarını dile getirmişler. Batılılaşma sürecinin yaklaşık iki yüzyıllık tarihinde buna benzer birçok olay vardır. Kendi toplumlarına karşı ‘Batılılaşma ideolojisi’ üzerinden yabancılaşmış aydınların, kendi ülkelerine karşı sık sık ‘Avrupa Avrupa duy sesimizi’ diyerek bazen yalvararak yardım istedikleri, bazen ‘bizi niye fark etmiyorsunuz, biz burada sizin temsilciniziz’ diyerek tanınmak, Avrupalılaşmak arzusunu dışa vurdukları, bazen de kendi ülkelerini hatta halklarını şikayet ettikleri olmuştur.

Galiba son yıllarda en çok tercih ettikleri halkı şikayet etmektir. Bunu açıkça, doğrudan doğruya yaptıkları söylenemez; çünkü çok istemelerine rağmen yapacak cesaretleri yoktur ve bu demokrasiden şikayet etmek demektir ki; o zaman Avrupa’ya hangi yüzle başvuracaklardır?

Zümresel tepki

“Aslında sorun eski, ideolojik ve zümreseldir. Türkiye’nin yönetim yapısında, devlet ve bürokratik zümrenin tarihsel konumunu dengeleyebilecek sivil yapıların tahrip edilme süreci, aynı zamanda bürokratik tahakküm geleneğinin kuruluşuna tekabül etmektedir.”
Cumhuriyet döneminde, bilhassa 1950’lere kadar aydın-bürokrat ittifakına dayanan bir ‘altın çağ’ yaşanmıştır. Tam da günümüzde kullanılan anlamıyla ‘beyazların’ yani iktidar elitlerinin kurdukları tahakkümün, ideolojik ve politik bakımdan üstünlüklerinin tartışılmadığı bir devirdir. Buna ilk itiraz 1950’de çok partili hayata adım atılmasıyla, demokratikleşme sürecinin başlamasıyla geldiği içindir ki, bu zümrenin ideolojik kodlarında ‘demokrasiye karşı’ adeta bir kin ve nefret duygusu oluşmaya başlamıştır. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen, hâlâ Menderes denince öfkelenmeleri, idamlara, işledikleri cinayete rağmen hâlâ normalleşmemeleri; onu altın çağı kaybetmelerinin müsebbiplerinden biri olarak görmelerindendir.
27 Mayıs’tan sonra beyazların (onların bürokratik kanadını bir tarafa bırakalım) aydınlarının, dönemin Avrupa’sının liderlerine mektup yazıp ‘ülkenin ilk seçilmiş başbakanı askeri darbeyle devrildi, idam ediliyor, cuntayla görüşmeyin’ dediklerini hiç duydunuz mu?
Bugün Merkel’e Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı şikayet edenler, Başbakan Davutoğlu’nun AB’nin değerlerini ihlal ettiğini söyleyenler, günümüzde Türkiye’nin demokratikleşme süreciyle elde ettiği kazanımların ‘kendi zümresel iktidarlarını’ geriye dönülmez bir biçimde tasfiye ettiğini görenler, zümresel bir tepkiyi ortaya koymaktan öteye geçen bir şey söylememektedirler.

Avrupa sesinizi duyar mı?

Başta Ankara katliamı olmak üzere, yeniden başlayan kanlı terör eylemlerinin doğrudan Türkiye’ye yönelmiş bir saldırı olduğunu, bunun ilk adımda ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanını hedef aldığını, yazdıkları şikayet mektubunda akıllarınca çarpıtarak, kendi beyaz zümrelerinin psikolojisinden öteye ortaya koyamamış olmalarını anlamak gerekir.
Aslında bu zümre, birtakım laf oyunlarına girmeden dürüstçe şöyle bir mektup yazsa daha inandırıcı olmaz mı?
“Ey Batılılar biz, sizin gönüllü işbirlikçiniziz, bize kulak verin. Bu ülkede demokrasi yerleştikçe bizim iktidarımız kayboluyor, halk bizi devre dışı bırakıp, bizim cumhuriyet tarihi boyunca siyaset dışına ittiklerimize yöneliyor, onları seçiyor. Erdoğan Cumhurbaşkanı, Davutoğlu Başbakan seçiliyor. Girdiğimiz bütün seçimleri kaybediyoruz. Devletin baskı araçlarını artık kullanamadığımız için karşımızdaki halka bir şey yapamıyoruz. Dolayısıyla halk, bizim onları götürmek istediğimiz Batı’ya, yani sizin yanınıza gelmiyor, kendi dünyasına dönüyor. Demokrasi Türkiye gibi ülkelerde Batıcıları, beyaz elitleri saf dışı bırakıyor; bu nedenle iyi bir rejim değildir. Bunun için demokrasi sürecinin ortaya çıkardığı liderlerle görüşmeyin.”

Akşam

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER