GÜNCEL

Melih Altınok : Demokrasi oyunu ve kabadayı mızıkçılar

Tarih
12 Ekim 2014
İzlenme
1148 Kişi
12 Ekim 2014...

İkisi polis 35 kişi öldürüldü… 221 vatandaş ve 139 polis yaralandı… 1114 bina ve 1179 araç yakıldı. Manevi hasarı ise hesaplamak imkânsız… Yaşanan ölümlerin tümünün, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle değil, sokağa çıkanların eliyle gerçekleştiği dipnotunu da bu listeye eklemek gerek.
Peki, bu acı tabloya neden olan sokak gösterilerini kim, niçin başlattı?
Cevap, taraflardan hiçbirinin karşı çıkamayacağı kadar net. Bir siyasi partinin, hükümetin Suriye ve Irak’ta izlediği politikayı gerekçe göstererek taraftarlarını sokakta başkaldırıya çağırmasıyla…
Tarafların karşılıklı iddialarının ve yorumlarının gölgelediği bu somut tanım, aslında “yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan” kısır döngüsünün de çözümü.
Demokrasilerde bir devletin dış politikası hükümetinden ve parlamentosundan çıkar. Bu politikaya alternatif siyasetler ve eleştiriler de muhalefet partilerinden.
Bu evrensel formülde elbette sokağın da yeri vardır. Muhalefet parlamento içerisinde siyaset üreterek etkilemeye çalıştığı hükümet üzerinde, sokakta şiddet içermeyen protesto yöntemleriyle baskı oluşturabilir.
Parlamento içinde ve sokaktaki tepkinin siyasi bedelini hesaplamak ve riski göze almak hükümetin “kendi” sorunudur. Zira çoğulcu demokrasilerde geri çağırma mekanizmaları, yani serbest ve genel seçimler devrededir. Hükümet, tabanının beklentileri ve muhalefetin talepleri arasındaki “çelişkiyi”, temsildeki gücü lehine değerlendirerek çözmeye çalışır. Seçimlerde taraflardan birinin kazanması bu çelişkiyi “doğru değerlendirdiğinin”, kaybetmesi ise “hatasının” göstergesidir. Yani demokrasilerde, iyi siyaset yapan, derdini iyi anlatıp çoğunluğu elde eden kazanır.
İşte tüm siyasi aktörlerin kentteki tek-meşru “oyunun” bu basit ve evrensel mantığa dayandığını kabul etmelerinin ve oyuna dahil olmalarının adı demokrasidir.
Kurumsallaşmış demokrasi ise bu oyunda profesyonelleşenden başkası değildir. Ve yüzlerce yıldır demokrasi için daha iyisi üretilemedi.

Ya içindesin çemberin ya da dışında

Türkiye’de açık ve genel seçimler var. Siyaset kanalları açık. Her arzu eden örgütlenerek vadettiği politikaları hayata geçirebileceği iktidarı alabilir.
Peki demokrasi oyununun şartları mevcut olduğu halde niçin beceremiyoruz?
Bu sorunun cevabı da net. Demokrasi oyununa evrensel kurallarını kabul ederek dahil olan aktörler, başarısız olunca mızıkçılık yapıyorlar, hileye başvuruyorlar, kabadayılığa soyunuyorlar. İşin komik tarafı ise, gerekçeleri de her zaman, aslında işlemez hâle getirmeye çalıştıkları demokrasiyi “çok sevmeleri” oluyor.
Yaşadığımız son oyunbozanlık üzerinden gidelim.
Hükümet, doğru yanlış, demokrasinin kuralları içerisinde bir dış politika belirledi. Irak ve Suriye’deki gelişmeler üzerine bir tezkere hazırlayarak Meclis’ten geçmesini sağladı.
HDP ise haklı ya da haksız, bir strateji belirleyerek bu politikaya karşı çıktığını açıkladı. Tezkereye hayır demeleri, diğer muhalefet partileriyle iş birliğine gitmeleri, yerel ve uluslararası kamuoyunu yasal-meşru protestolara çağırmaları ellerindeki araçlardı.
Ancak HDP oyun dışına çıktı. Fiilen organik bağları olan illegal örgütün tehditleri üzerinden, onun demokrasi dışı gücünü arkalayarak, sokakta demokrasi oyununu silahla tehdit etti. HDP milletvekilleri kitlelerine açıkça, siyasi jargonda karşılığı “silahlı direniş” olan “serhildan” çağrıları yaptılar. Hatta bu oyun dışı yönteme güvenlik güçleriyle sokakta çatışarak bizzat iştirak ettiler.
Yani oyunda, oyunun kurallarıyla alt edemedikleri rakiplerine, aslında halka kabadayılık yaptılar, oyunu bozdular. Ve ne yazık ki, halk daha iyi yaşasın diye girilen bu oyunda, halktan 35 kişinin ölmesine neden oldular.

Oyunbozanlığın bedeli

Çözüm Süreci dediğimiz “istisnai durum” nedeniyle HDP’nin mızıkçılıklarının tolere edildiği bir gerçek. Hükümet cephesi de, barışı destekleyen diğer aktörler de bu süreç içerisinde HDP’nin hatta Kandil’in kabadayılıklarını, milliyetçi muhalefete rağmen “büyütmüyorlar.” Yani yukarıda tanımladığımız demokrasi oyununa göre, kendi çıkarlarını talileştirip, bir aktörü daha oynatmak, çemberi büyütmek için “centilmence” davranıyorlar.
Ne var ki engeller kaldırılarak demokrasi oyununa dahil edilmeye çalışılan, yani dağdan düze ovadaki siyasete davet edilen aktörlerden de, hiç olmazsa bu centilmenliğe “tokatla” karşılık vermemeleri beklenmez mi?
Hem parlamentoda temsil edilerek çemberin içinde kalacaksın, hem de sıkışınca, istediğin politika yaşama geçirilmeyince, silahlı yakınlarınla birlikte “başlarım oyununuza” diyeceksin! O zaman sizin aracılığınıza “ne gerek” var? Siyaset üretmek yerine sokakta silahlı isyanı örgütleyecekseniz, kuşkusuz bu işi Kandil sizden daha iyi yapar!
Elbette bu “evin deli çocuğu” pozlarının, konforunun bir bedeli var. İşin hukuki boyutu bir gazeteci olarak bizim konumuz değil. Fakat hakkaniyeti önemseyen hiç kimsenin karşı çıkamayacağı üzere, bu sorumsuzluğun, oyunbozanlığın ve demokrasilerde asla mazur görülemeyecek kabadayılığın siyasi bir bedeli olmalı.
Evet, bu diyeti ödemeye mızıkçılık yaparak karakterlerini ortaya koyan kabadayıların kendiliğinden yanaşmalarını beklemek hayal. Ancak bu kişilere oyunda temsil görevi verenlerin, adlarına yapılan mızıkçılığı sineye çekmek gibi bir mesuliyetleri yok. Öyle ya, siyasi hırsları ve kişisel çıkarları için onları oyunun nimetlerinden mahrum etmeye, diğer oyuncularla aralarını açmaya kimin ne hakkı var?
Gasbedilen demokratik hakların iadesini, süreci hızlandırmaları ve barışı sağlamaları için iradenizi teslim ettiklerinizin, başarısızlıkları bir yana, hepimizin canını tehlikeye atan şımarıklıklarına bir cevabınız olmayacak mı?
Hakkınızı yiyorlar, hem de yüzünüze baka baka. Ve daha da kötüsü, tüm bu fütursuzlukları “sizin için” yaptıklarına inanmanızı söyleyerek hepimizi aptal yerine koyuyorlar.
Kürt halkı da Türkiye siyaseti de daha iyi oyuncuları hak etmiyor mu?
Türkiye gazetesi

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER