SİYASET

İsmail Kılıçarslan : Başka Türkiye var!

Tarih
20 Ekim 2015
İzlenme
2659 Kişi

20 Ekim 2015

4 yaşındaydım. Mahallemizin yukarısından gelen 'tarraka sesleri' ile uyandığımı ve 'ne oluyor' diye düşündüğümü belli belirsiz hatırlıyorum. Babamı 'sol örgüte üye olmak' suçlamasıyla tutuklamaya geldiklerini, büyükbabamın ne yapıp edip babamı onlara vermediğini de…

O darbeyi yapan adamın 'adaletsizlik olmasın, bir sağdan asın, bir soldan diye talimat verdim hâkimlere' dediğini de, o yıllarda adeta bir laboratuvara dönüştürülen Diyarbakır hapishanesinin varlığını öğrenmeme de çok vardı daha.

'1990'larda bilmem ne olmak' başlıklı romantik paylaşımları bir türlü anlayamamamın nedeni ise 90'lar boyunca polisten cop, medyadan dayak yememdi. Faili meçhuller, el değiştiren büyük paralar, ülkenin ekonomisinin iki kez iflas ettirilmesi, Türkiye'nin yönüne karar veren 'leşker sevici medya', andıçlar, başörtüsü eylemleri, hapishane baskınları, derin devlet yapılanmaları hayhuyu ile geçti gençliğim.

Bir de terör vardı tabii. Bir yanı kendi halkını öldüren cani bir terör örgütü… Hiçbir ahlaki kural tanımayan, durmadan 'ihale usulü' ile çalışan alçak bir yapı. Diğer yanı ise köy yakan, yargısız infaz yapan, JİTEM isimli karanlık bir yapıyla Güneydoğu halkına zulmeden devlet baskısı.

Söylemeden geçmek olmayacak. Bütün bunların arasında midemi en çok bulandıran şey ise memleketi 'babasının tarlası' olarak süren oligarşik sermaye yapılanması idi. Parasının neredeyse tamamını yine paradan kazanan, işçiyi sömürdükçe semiren, başka zenginlerin oluşmasını, sermayenin az da olsa el değiştirmesini kanı pahasına engelleyen bir çetenin kayıtsız şartsız hâkimiyetinden söz ediyoruz.

Maaş kuyruğunda ölen emeklileri, başbakana yazar kasa fırlatan esnafı, 'o kredi IMF'den gelmezse batarız' diyen siyasetçi modelini, hastanelerde günlerce kuyruk bekleyen yüzbinlerce insanın dramını falan hiç anlatmayayım. Yazıya sığmaz.
Bütün bunları niçin yazıyorum? Gazetemiz Yeni Şafak'ın başlattığı ve bence son derece doğru şekilde topluma 'Başka Türkiye Yok' mesajının verildiği o kampanya bana bütün bunları hatırlattı da ondan.

'Toplum hafızası unutkandır' diyenler aynı zamanda 'toplum çabucak unutsa da biz de gemimizi yürütsek' diyenlerdir. Toplum, benim de içinde olduğum bir vasatı temsil ediyorsa biliniz ki biz unutmuyoruz.

Mesela 'paradan altı sıfır atacaklarmış, hahahaha' diye sırıtan adamın paradan altı sıfır atılınca 'rezil olmadığı'nı unutmuyoruz. Mesela Kürtler hakkında o iğrenç 'en iyi Kürt ölü Kürt'tür' diskurunu kimlerin ortaya attığını unutmuyoruz. Mesela çözüm süreci başladığında 'bu süreç çok yakında çöker, çökmelidir' kampanyasını kimlerin kurguladığını, PKK yeniden insan öldürmeye başladığında kimlerin el ovuşturduğunu unutmuyoruz. Mesela sermayenin azıcık da olsa el değiştiriyor olmasının kimleri paniklettiğini unutmuyoruz. Ve mesela 'şehirlerimiz çok bozuldu, yaşanılır yerler olmaktan çıktı' korosunda solist olarak çalışanların nasıl da o çirkin rezidanslardan almak için kuyruğa girdiğini de unutmuyoruz.

O yüzden 'Başka Türkiye Yok' cümlesi çok kıymetli. Toplum vasatının yaşayacağı başka bir Türkiye gerçekten yok. Kürtlerin kaçıp gideceği bir İsveç'i yok. Fethulah Gülen cemaatinin tabanının tamamının çıkabileceği bir hüzünlü gurbetleri, bir Pennsylvania'ları yok. Ortalama solcuların, lümpen mizah dergisi sahiplerinin aksine, Marsilya'da kaçıp gidebilecekleri bir yazlıkları yok.
Hâlihazırda siyaset ne iş tutuyor olursa olsun, oligarşik sermaye ne numaralar çeviriyor olursa olsun, medya ne halt yiyorsa yesin…
Bütün ağırlığıyla 'Başka Türkiye Yok!' diyebilen insan sayısı ne kadar artarsa 'Başka Türkiye Var!' cümlesi o derece mümkün olacak. 2000'li yıllarda Türkiye'nin yaşadığı olumlu dönüşümler kimsenin değil, en başta bu toplumsal vasatın sorumluluk alması ile gerçekleşti. Şimdi bir kez daha bu büyük sorumluluğu almanın ve 'başka Türkiye mümkün' diye haykırmanın sırasıdır. Yoksa her şey için geç, hem de çok geç olacak.

Bütün bunları partilerden, siyasi görüş farklılıklarından, etnik kökenlerimizden, mezheplerimizden falan bağımsız olarak söylediğimi ayrıca belirtmeme bilmem gerek var mı?

Ne diyordu Canetti: 'Şimdi değilse ne zaman? Bugün değilse hangi gün? Şimdi sorumluluk almazsak yarın çocuklarımızın yüzüne bakamayacağız hacılar.'

Yenişafak 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER