SİYASET

Abdurrahman Erzurum : DOST-DÜŞMAN YOK, ÇIKAR VAR

Tarih
31 Mayıs 2016
İzlenme
1998 Kişi

Geçenlerde eğitimcilerin olduğu bir toplulukla sohbet etme imkânı bulmuştum. Laf arasında bir ilkokul öğretmeni öğrencilerin ne kadar saf ve temiz olduklarını, karşılıklı ilişkilerinde asla riya ve manfaat kaygısı olmadığından bahsetti. Orada bulunan bir ortaokul öğretmeni ise ortaokulda dostlukların ve sevginin yavaş yavaş menfaat zeminine kaydığını, not ve ödev için yapmacık ilişkilerin başladığını çeşitli örneklerle anlattı…

Merak etmeyin dostluk, kardeşlikten bahsedecek değilim. Ben ortaokulda başlayan menfaatlere dayalı dostluk sisteminin devletler arasındaki boyutunu gözler önüne sermeye çalışacağım.

Evet birbirleri için tarihsel, ekonomik ve ideolojik düşmanlıklar besleyen devletlerin birbirleri ile ebedi dost ve düşman olarak kalmaları beklenemez. Doğrudur…

Ayrıca bu günümüz anlayışına göre erdemsizlik, ilkesizlik ve iki yüzlülük değildir. Devletler için aslolan milletinin menfaatleridir. Milletlerin, petrolün, altının, paranın nereden geldiği, nasıl geldiği ile ilgili bir problemi yoktur. Önemli olan maaşların zamanında ve dolgun yatması, vergilerin azalmasıdır.

Diplomasi çeşitlerinden en acımasızı İngilizlerin, "Lord Palmerston" adındaki Başbakanlarının, dünya diplomasisini menfi şekilde etkileyen, "İngiltere"nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır."sözüne göre dizayn edilen dış politika anlayışıdır.

Bu meşhur diplomasi anlayışında; sömürgecilik ve köleleştirme vardır. Bu kural 18. Yüzyıldan beri böyledir. Şimdi dahiafilli sözler, kurumlar, isimler altında devam etmektedir.

Son 300 yılda çıkan tüm savaşların nedenleribu sözün gereğinin yerine getirilmesi için yapılmıştır. İngiliz tarihçi StuartLaycock"un, “ İşgal Ettiğimiz Tüm Ülkeler: Ve Vakit Bulamadığımız Pek Azı” adlı kitabına göre, dünya üzerindeki 200 ülkeden sadece 22 tanesi İngiliz işgaline ya da saldırısına uğramamıştır. Bunun nedeni o 22 ülkede İngiliz çıkarlarına yarar bir şey olmamasıdır.

Bu politika sadece İngiltere’ye mahsus bir anlayış değildir. Buradaki İngiltere yazılan yere dünyayı kendi bahçesi olarak gören birçok devleti yazabilirsiniz. Sömürgeci, işgalci, emperyalist birçok ülke burada rahatlıkla yazılabilir. Ülkeleri birbirine kırdıran, halkları birbirine düşüren, sonra da o coğrafyanın tüm zenginliklerini kendi ülkesine götüren devletleri tek tek saymaya gerek yok. Siz zaten hepsini çok iyi biliyorsunuz.

Bu politikayı uygulayan devletler için belirli kriterler yoktur. Tek belli olan kriter “Dün dündür, bugün bugündür” felsefesi. Bu nedenle bu ülkeler ile her zaman dost veya düşman kalamazsınız.

Düne kadar birbirlerini nükleer bombalarla yeryüzünden silmeye çalışan Rusya ve ABD’nin durumu buna örnek gösterilebilir. Rusya, Suriye ve Karadeniz civarındaki menfaatleri için ABD’yle yakınlaşmaya çalışmakta ve hatta ortak operasyon yapma teklifinde bile bulunmaktadır.

Yinedünyasını mezhep ayrımcılığı ile sınırlayan İran, bugün ülke ülke gezip ticari ve diplomatik ilişkiler kurmaya çalışmaktadır.

Türkiye’yi her seferinde antidemokrat, gelişmemiş, ve baskıcı bulan Merkel ve AB ülkeleri niye neredeyse haftada bir Türkiye’ye gelmektedir. Siz mültecileri Avrupa’ya yönlendirin bakalım ne oluyor. Ne barbarlığımız kalır ne de diktatörlüğümüz.

Dünya tarihinde 2. Dünya Savaşından sonra etkin rol oynamasına rağmen, elinin uzanmadığı ülke kalmayan ABD’nin Başkanı Obama’nın; Güney Amerika, Küba, Vietnam ve son olarak da yüzbinlerce kişinin bir atom bombası ile öldüğü Hiroşima ziyaretleri çekilen o acıları dindirebilir mi?

Bugün ABD’nin elini attığı, Irak, Suriye, Libya, Mısır, Afganistan ve birçok Afrika ülkesinin durumu ortadadır. 

Demek ki, bu ülkelerin dış politikalarında dost, düşman, vefa, hak, hukuk gibi kavramlar yer almamaktadır.

Bunu biz yüzyıllar önce biliyorduk ya çok unutkanız ne yapalım!

En temel referans kaynağımız Kuran-ı Kerim’de yaratıcımız;  Sen, onların dinine uymadıkça, Hristiyanlarla Yahudiler senden asla razı olmazlar. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın [bildirdiği İslamiyet] yoludur. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır. şeklinde bize bunu çok önceleri uyarmaktadır.

Bir başka ifadeyle;

Atatürk, bir lisede bir öğrencinin, Fransızlar ile geleneksel dostluğumuz şeklinde başlayan bir cevabına sinirlenerek şöyle der; Ne yazık ki Türk’ün geleneksel dostu yoktur. Ortak çıkarlar söz konusu olunca Avrupalılar hemen buna geleneksel dostluk adını yakıştırmışlardır.  “ diyerek dost ve düşman kavramını açıklamıştır.

Peki başka anlayışlar da var mıdır?

Bu da ülkenin dış politikasını, çıkar, menfaat kaygısından uzak olarak tamamen duygusal ve manevi fonksiyonlar üzerinden kurgulamaktır.

Bu tarzda akıldan çok duygular hakimdir. Sizden başka bu politikayı uygulayan devlet yoksa büyük sorunlar yaşayacağınız bir deneyim olabilecektir.

Peki Türkiye bunlardan hangisini seçmelidir?

Bence Türkiye en iyi bildiği şeyi yapmalı, yani duygu ve maneviyata önem veren akılcı ve mantık dolu bir dış politika izlemelidir. Dış politikamız, AK Parti hükümetlerinde silik ve etkisiz bir dış politika anlayışından, dünyanın dört bir tarafında aktif olan bir dış politika anlayışına evrilmiştir.

Bu politika gereği etrafımızda birçok düşman ülke belirmiştir.Ama bu mücadeleler sonucunda ülkemizin değeri artmış, bölge için ne kadar vazgeçilmez olduğu ortaya çıkmıştır.

Karı-Koca arasında küslük yaşanıp yeniden barışıldığında bile hiçbir şeyin eskisi gibi olmayıp, kazançlı ve dediklerini kabul ettiren bir tarafın olduğu gibi, devletlerarasında da yeni menfaat paylaşımları yaşanacaktır.

Şimdi artık, etrafımızda sorun yaşadığımız bir çok ülke ile, menfaatlerimiz baz alınarak yeni ilişkiler geliştirme zamanıdır.

Akıl bunu gerektirmektedir. Bu coğrafya insanları olarak bölge sorunlarını birlikte çözebilmemiz için birlikte çalışmak zorundayız.

Birçok psikolojik eşiği aşmış bir ülke olarakbazı değişiklikler kaçınılmazdır.

Başbakan Binali Yıldırım’ın “Düşmanları azaltacağız, dostlarımızın sayısını artıracağız. Tarih, bize bugün bölgede çok önemli sorumluluklar veriyor. Bu sorumluluğu ya bugün yaparız ya da yaşanacak hayal kırıklığının vebalini tarih boyunca hissederiz” sözleri, yeni dönemde Türk dış politikasında ne gibi adımlar atılacağının ipuçlarını bize veriyor.

Bölgedeki en önemli ortağımız Suudi Arabistan;Mısır ile ülkemiz arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Gazze sorununun çözümünde ve bölgesel istikrarsızlığın giderilmesinde iki ülkenin işbirliğinin şart. Tam işbirliği içinde çalışan Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye olmuş olsaydı, Suriye ve Irak sıkıntıları alakasız devletlerin bu kadar rol almasına gerek duymadan çözülebilirdi.

Yine Başbakanın açıkladığı hükümet programında, “Irak’ın toprak bütünlüğünün adem-i merkeziyetçi bir anlayışla korunması” ifadesi yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasına dayanıyor.

Artık bunun zamanı gelmiştir. Bölge kaderini bölge ülkeleri belirlemelidir. Avrupa Birliği gibi bölgede çeşitli askeri, siyasal, ekonomik ve kültürel oluşumlar gerçekleştirilmelidir.

Güçlü ve ilişkileri fazla olan bir kimseye zarar vermeyecektir.

Türkiye’nin Rusya uçağını düşürmesinin ardından, ekonomik, sosyal, kültürel, turistik ambargolarına yeni hükümet değişikliği ile son bulup tekrar işbirliği başlayabilir.

Osmanlı Devleti zamanında 13 kez savaşmış iki devlet, Atatürk ve Lenin zamanında ortak düşmanlar karşısında dost kalmışlardı. Bu ilişkinin Kurtuluş savaşında faydasını gördük.

Stalin’in İkinci Dünya Savaşı döneminde boğazlar ve sınırlarımız için gösterdiği düşmanca tavır, soğuk savaş döneminde Türkiye ile Sovyetlerin farklı kutuplarda olmasına yol açmıştır.

Putin’in son açıklamaları da bu konuda kapı aralamıştır. Ticari ve siyasi olarak Rusya ile düzeyli bir ilişki ülkeyi rahatlatacaktır.

Türkiye ile İsrail arasında tazminat görüşmeleri haziran ayı içinde tamamlanabilir. Türkiye ile İsrail yakınlaşması hem Doğu Akdeniz’deki enerji politikaları gereği hem de Suriye, Irak, Yemen ve Libya’daki istikrarsızlık gereği kritik önem taşıyor. Belki de Gazze ve Filistin için birlikte çalışabilme ortamı daha faydalı olacaktır.

Sözün kısası; ne petrol, ne altın.. Türkiye tarihsel ve inanç temeli nedeniyle üzerine yüklenen görevleri başarıya ulaştırabilmek için, coğrafyamızda akan kan ve gözyaşını durdurabilmek için daha akılcı bir dış politikayı uygulamaya koymalıdır.

“Suriye"de kimyasal silahlarla bebekler öldürülürken, Mısır"da Esma gibi masum genç kızlar vurulurken ne yapmamızı istiyorsunuz? Susalım ve bu katliamlara seyirci mi kalalım? Peki dostluk, kardeşlik, insanlık, ahlak, vicdan ne olacak?” diyen bir Cumhurbaşkanının yönettiği bu ülke niyeti hürmetine elbet sonunda kazanan taraf olacaktır.

Yok efendim, bizim bu taktiksel değişikliklerimiz iç politikada muhalefet tarafından aleyhimize kullanılabilir diyorsanız;

Bu halk; Keban’a bu kadar elektiriği ne yapacaksınız diye, Köprüye zenginler geçecek, zaten yıkılır diye, Marmaray’a deniz gözükmüyor diye karşı çıkıldığından beri o zihniyete kulaklarını tıkamış durumda. Hadi herkes bildiği en iyi işi yapsın..

Ajanshaber
31 Mayıs 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER