GÜNCEL

Salih Tuna : Hakan Şükür'ü kim bu hale getirdi?

Tarih
28 Temmuz 2014
İzlenme
501 Kişi
28 Temmuz 2014...

Oldukça ünlü bir takım arkadaşı (ve aynı zamanda milli bir futbolcumuz) yıllar önce yaptığımız bir sohbette, Hakan Şükür'ün biraz 'değişik' huylu olduğunu söylemişti.

Değişik dediği, sabahı akşamı birbirine tutmayan, mesela, sabah yakınlık gösterdiğine akşam birdenbire ve yoktan yere 'soğuk' yapan bir halden ibaretti.

Halk arasında bu tür haller malumunuz 'dengesiz' tesmiye olunur; biz yine de öyle demeyelim.

Lakin...

Ne zaman Halan Şükür'ün adı geçse, takım arkadaşının mezkur sözünü hatırlarım: 'Değişik.'

Bir de...

Galatasaray'ın Kocaelispor'la Ali Sami Yen'deki Türkiye Kupası final maçıydı galiba. Hakan Şükür maçın son dakikasında, kale direğinin iki metre yanından auta gitmekte olan topun ardından demarke vaziyette koşarken kendini yere bırakıverince hakem 'caart' penaltı çaldı.

Hakan Şükür çok sevinmiş, takımı da elenmekten son dakikada kurtulmuştu...

Aradan onca yıl geçse de, 'sahtekarlığın' ve 'emek hırsızlığının' fotoğrafı mesabesindeki o pozisyon gözlerimin önünden hiç gitmedi.

Bundan 3 yıl önce AK Parti İstanbul İl Teşkilatı'nın verdiği iftar yemeğinde aynı masadaydık. 'Nasılsın Salih abi' derken son derece beyefendi ve mütevazıydı ama nedense benim gözümde hiçbir zaman itimat telkin etmedi.

Daha sonra malum yayıncı kuruluşunda oldukça yüklü miktar para karşılığında yorum yapmaya başlayınca ekranlardan eleştirdim.

Gerçekten de hiç yakışık almıyordu; televizyonda futbol yorumculuğu yapmak milletvekilinin işi olmadığından maada, bu imtiyazlı durum partisini de töhmet altında bırakıyordu.

Muhalefet de zaten Hakan Şükür'ün bu pozisyonu üzerinden AK Parti'ye ve özellikle de Erdoğan'a yükleniyordu.

Başbakan Erdoğan muhalefetin bütün eleştirilerine göğüs germiş, Hakan Şükür'e sahip çıkmıştı.

Gelgelelim...

Kimi 'şakirt' meclislerinde milletvekili olduğu partinin lideri aleyhine atıp tutanlara Hakan Şükür'ün sessiz kaldığı

ve hatta müstehzi lakırdılara iştirak

ettiği kulağıma geliyordu.

İlkin (eski takım arkadaşının söylediği gibi) 'değişik' olmasına yordum.

17 Aralık'tan sonra kendisini ortaya koyunca, bunun 'değişik' olmaktan öte bir acayip halin tezahürü olduğunu fark ettim.

Ne yalan söyleyeyim çok şaşırdım!

Hayır, 'hırsız' dedikleri o bakanlardan birinin mensup olduğu yapı tarafından hangi gerekçeyle korunduğunu sorgulamadığına şaşırmadım.

Seçilmiş demokratik hükümete suikast yapmak maksadıyla 'yolsuzluğun' araçsallaştırıldığını, yani, bir nevi mahut suikast için 'susturucu' fonksiyonu ifa ettiğini fehmetmesini de beklemedim.

Ayrıca, fehmetmesi gerekmiyordu, zaten biliyordu.

Hakan Şükür'ün hangi patronla neyi görüşmeye veya neye 'aracılık' yapmaya gittiği medyaya yansıyan onca habere rağmen hiç ilgimi çekmedi.

Kardeşinin kotardığı işlerdeki katkısını dile getiren yorumlara da şaşırmak şöyle dursun, bakmaya tenezzül etmedim.

Yok hayır, kendisini çok sevdiğini her fırsatta belli eden ve bütün eleştirilere rağmen hep arkalayan (milletvekili seçildiği partinin) liderine ihanet etmesine de şaşırmadım.

Nihayetinde bu bir karakter meselesidir.

Lakin geçen gün Adliye'de savcının odasına bir militan gibi girmesine çok şaşırdım.

Her daim 'Ben bilmem büyüklerim bilir' diyen eski bir futbolcunun casusluk veya yasa dışı telefon dinleme veya delil üretme gibi iddialarla sorgulanan polislerle nasıl bir ilişkisi olabilir?

Dille inkar edilen 'paralel yapı'nın halle ikrarı değilse nedir bu?

Hakan Şükür'ün düştüğü bu hal bana Rakel Dink'in eşi Hrant Dink'in ardından yaptığı o muhteşem konuşmadaki, 'Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulayalım...' ifadesini hatırlattı.

Ünü Türkiye sınırlarını aşan bir futbolcumuzu milyonların sevgilisi

halinden malum yapının militanı haline 'düşüren' zihniyet yapısını adamakıllı sorgulamamız gerekiyor.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER