GÜNCEL

İsmail Kılıçarslan : Peki şimdi ne olacak?

Tarih
28 Temmuz 2015
İzlenme
2918 Kişi

28 Temmuz 2015

2010 yılıydı. Bir İslam medeniyeti tarihi belgeselinin ilgili bölümlerini ve bir televizyon programını çekmek için Şam-ı Şerif'te idim. Ekibimiz 8 kişiden oluşuyordu. 10 gün kadar kalacaktık Şam'da. Ucuz ve kötü bir otelde kalmaktansa bir ev kiralamayı önerdi bizi karşılayan rehberimiz. Makul geldi.

Yanlış hatırlamıyorsam Mezze denilen bölgede bir emlakçıya gittik. Selam, kelam faslından sonra yan yana iki daire için pazarlık etmeye başladık. 'İkisi günlük 200 dolar' dedi de başka bir şey demedi emlakçı. Serde Türklük var. Pazarlıksız bir şey aldığımız nerde görülmüş? Lakin emlakçı Hz. Nuh'un peygamber olduğunu kabule bir türlü yanaşmadı. Biraz da kızgınlıkla rehberimize 'nereli lan bu' diye sordum. 'Kamışlı' dedi emlakçı. 'Şah-ı Hazne' dedim hemen. Adamın yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. Ardından 'Zuber Salih' dedim. Gülümseme daha da genişledi. Kahve yapmasını emretti çalışanlarından birine. Kalkıp ofisin kapısını kapattırdı. 'Evlerin çiftini 150 dolardan verdim gitti' dedi. Ardından anlatmaya başladı: “Kürt'üz biz. Ecanibiz. Suriye'de yerimiz hayvandan aşağı. Kimliğimiz yok. Başka milletten olan kadınla evlenme hakkımız, asker olma hakkımız, memur olma hakkımız yok. Kimlik olmayınca çocuklarımızı okula da gönderemiyoruz.”

Bunları hızlı hızlı anlatıp çevrilmesini bekledi. Sonra şöyle dedi: “İnşallah Türkiye konuşacak Esad'la. Bu işler düzelecek.”
Suriye'de yaşayan 1,5 milyon Kürt'ün 400 bini 'ecanib' statüsünde idi. Neredeyse hiçbir vatandaşlık hakları yoktu. Hatta iki ecanibin evliliğinden olan bir çocuğa ecanib bile değil 'maktumin' deniliyordu ve o çocukların 'hiçbir'den de az hakları oluyordu. İlgilisi, o dönem Mazlum-Der başta olmak üzere konuyla ilgili olarak yazılan raporlara ve yapılan çağrılara bakabilir.
Türkiye mi konuştu Esad'la, yoksa o dönemde başlayan Arap baharının etkisi mi bilmem. Esad yönetimi, o yılın sonuna doğru ecaniblerin ve maktuminlerin haklarında bazı düzeltmeler yapmaya başladı. Yani, yaklaşık 70 yıl 'insan dahi sayılmayan' 400 bin Kürt, ilk kez 'adam yerine' koyulmaya başlandı Suriye tarafından.

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim'in Al-Hayat gazetesine yaptığı “Suriye ordusunun Rojava'ya dönüşüne izin vereceğiz. Bu durumda YPG de ordunun bir parçası olacak” açıklamasını okurken aklıma geldi Mecze'deki o emlakçı. İster istemez bir 'vay be' çektim.
Salih Müslim'in ayrıca 'Kürtlere saldıran IŞİD'in Türkiye hükümetiyle bağlantılı' olduğunu söylemesini de manidar buldum. Manidar, çünkü bu Salih Müslim, Ankara'yı ziyaret edip yetkililerle her türlü pazarlığı yapan, bazılarından da sonuç alan bir isim. Şimdi, şu dakika 'Türk hükümeti IŞİD'le bağlantılı' diyen adam, çok değil 1 yıl önce Ankara'ya en sıcak mesajları veren adam.
Bu bir yılda ne değişti dersiniz? Türkiye bu bir yılda, hiçbir zaman desteklemediği IŞİD'i desteklemeye mi başladı? Hayır.
Bambaşka bir şey yaptı Türkiye. PKK'nın azgınlaşan tavırlarına karşı F-16'larını PKK kamplarına yöneltti. Tabii bu F-16'lar aynı anda IŞİD'i de vurdu/vuruyor.

Bu gelişmeleri ve Türkiye'nin kararlı tutumunu değerlendiren Salih Müslim, Avrupa ve ABD nezdinde prim yapabileceğini umduğu ilk cümleyi kurdu ister istemez: 'Türkiye IŞİD'e destek veriyor.'

Geçelim Esad'ın 3,5 yıldır halkına uyguladığı ahlaksız, vicdansız, insanlık dışı katliamlarına. Şunca yıldır Suriye diktatoryası Kürtlere, yani Salih Müslim'in ırkdaşlarına, etmedik zulmü bırakmamıştı.

İşte bu noktada bende söz bitiyor. Başından beri 'Türkiye'deki çözüm süreci bitsin' diye uğraşan eski tüfek bir takım tufeylilerin bugün itibarıyla ortaya koydukları 'kıvırma performansı'nı gördükçe içim acıyor. Sürecin nasıl işletildiğini gördükçe içim ac��yor. PKK'nın ve HDP'nin adım adım çözüm sürecini nasıl mahvettiklerini gördükçe içim acıyor. Kürtlerin Esad'la bile işbirliği yapabilecek bir kıvama nasıl getirildiklerini gördükçe içim acıyor.

Vallahi biz Türkiye halkları bunu yaşamayı hak etmemiştik. Barış mümkündü. Kardeşlik tesisi mümkündü.
Hayır. Umudumu kaybetmedim. Hala barış da mümkün, kardeşlik de... Sadece tek bir şartla: 'Kürtleri temsil ediyorum' diyerek koca bir halkı durmaksızın ateşe atmaktan çekinmeyen şu iğrenç yükle hesaplaşacak Kürtler. Durmaksızın çocuklarının kanı üzerinden 'ihale alan' şu beter siyasete 'no pasaran' diyecekler.

Ne diyordu Murakami: “Şimdi sen bana kızacaksın. Kız. 'Türkiye'nin hiç mi suçu yok' diye soracaksın. Sor. Ama bir kez de 'bu adamlar barışın olmaması için niçin bunca uğraş verip süreci bu hale getirdiler, hangi ihaleyi aldılar' diye sor yahu.”

Yenişafak 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER