SİYASET

Hüseyin Gülerce : Yanlış soru: Erdoğan mı, Davutoğlu mu?

Tarih
05 Mayıs 2016
İzlenme
6098 Kişi

Türkiye’de siyaset ve yönetimi, iki ana unsur belirliyor: İç dinamikler ve küresel sistem.

İç dinamiklerde pek çok başlık var: Osmanlı’nın tarihe karışmasından sonra Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının yaşadığı travmalar ve kendi aralarındaki çekişmeler. Fikri, ideolojik ayrılıklar, İslamcılık-modernlik tartışmaları. Kurucu kadrolar, yüzlerini Batı’ya döndürürken, Batı’yı her şeyi ile taklit etmek ve kendimizi inkâr hastalığı. Siyasetin ve demokratikleşmenin, darbelerle perişan edilmesi. Çok partili hayatta, halk iradesi yerine vesayet sisteminin kurulması ve ülkenin statüko cenderesine sokulması. Sonrasında bölücü terör, Türk-Kürt ayrışması, Sünni-Alevi, laik-dindar kutuplaşmaları için kumpaslar, faili meçhul cinayetler ile tahrip edilen toplumsal bünye... Bu başlıkları çoğaltabilirsiniz.

İkinci belirleyici unsur, “küresel sistem”, “üst akıl”, “Batı ekseni” diye adlandırdığımız, bizim dışımızdaki güç ittifakıdır. Bu ittifakın içinde, zaman zaman ters konumlarda görünseler de ABD’nin, ABD’deki Yahudi lobisinin, İsrail’in, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve İran’ın bölgesel ve küresel menfaatleri, plan ve projeleri var.

Türkiye’nin dış politikasını, siyasetini, ekonomisini de etkileyen asıl unsur küresel sistemdir. Bir başka ifadeyle, bizi bize bırakmıyorlar, bırakmak istemiyorlar. Birkaç örnek sıralayayım:

27 Mayıs 1960 darbesi dâhil, bütün askeri darbelerde ABD’nin ve Avrupa’nın hesabı, rolü, desteği, himayesi, sahiplenmesi vardır. Bir ülkede darbe olur da, bundan ülkenin dış politikası, siyaseti, ekonomisi, toplumsal yapısı etkilenmez mi?

Bir örnek daha: Avrupa Birliği, 2004’te Kıbrıs Rum Kesimi’ni adanın tek temsilcisi olarak üyeliğe kabul ederek uluslararası anlaşmaları ve uluslararası hukuku ihlal etti. Kıbrıs Cumhuriyeti, 1959-1960 Londra ve Zürih Anlaşmaları çerçevesinde kuruldu. Bu anlaşmalara göre Türkiye’nin ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadığı bir uluslararası örgüte, Kıbrıs’ın üye olması hukuk açısından ihlaldir. Bu öylesine bir Batı hamlesi ki hala AB üyeliği yolundaki badirelerden dolayı demokratikleşme yürüyüşümüz sekteye uğratılıyor. AK Parti’yi eleştirenler, nedense bu tek taraflı, kasıtlı Batı dayatmasını gündeme bile getirmiyorlar...

Son örnek: Irak’ın ABD tarafından işgali, “Arap Baharı” denilerek Mısır, Libya ve Suriye’nin kaosa itilmesi, parçalanması, mezhep çatışmalarının alevlerinin bütün bölgemizi sarması. Türkiye’nin yangının içine çekilmesi. DAEŞ belası, her gün sınırdaki evlerimize düşen roketler...

Küresel sistemin hesaplarında, Türkiye’yi kim yönetiyor merakı olmaz. Kim yönetiyorsa ona boyun eğdirmek için anladığı dilden konuşurlar, ona göre muamele yaparlar... Boyun eğdiremiyorlarsa-Erdoğan gibi- onu bitirmek için - etkiledikleri medyayı devreye sokarak- yıpratma savaşı verirler.

Kısacası, mesele Erdoğan meselesi değil, Türkiye meselesidir. “Erdoğan mı, Davutoğlu mu?” sorusu ondan yanlıştır.

Kitabın ortasından konuşayım: Çatal kazık batmaz, bir ipte iki cambaz oynamaz. Türkiye şu anda Erdoğan’ın liderliği ile yol almalıdır. Başkanlık sistemi, siyasi iradenin millet iradesi adına inisiyatif alması için bir zarurettir. “Erdoğan otoriterliğe gidiyor” algısı, Küresel Sistemin tekerine taş koymaya kalkan Erdoğan’ın devre dışı bırakılması hesabıdır.

Hangi niyetle olursa olsun, “Erdoğan’ı feda edelim, AK Parti, Küresel sistemle uyumlu bir ekiple yoluna devam etmeli” diyenler, sadece küresel sistem ağalarının iştahını kabartırlar, işlerini kolaylaştırırlar.

En önemlisi, Erdoğan’ı asla feda etmeyecek aziz milletin tokadını yerler...

Star
5 Mayıs 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER