GÜNCEL

Gülay Göktürk : Hadım mı idam mı?

Tarih
17 Şubat 2015
İzlenme
1332 Kişi

17 Şubat 2015

Özgecan’ın katilini ne yapmalı? 

İdam mı etmeli, hadım mı? 
İnternet sitelerinden biri bu soruyu sormuş takipçilerine. 
Cevap verenler arasında “üçüncü şık yok mu” diyene rastlamadım. Ama bu iki şıkkın öyle yaratıcı kombinezonlarını bulmuşlar; intikam projelerini öylesine geliştirmiş ve detaylandırmışlar ki insanın kanı donuyor. 
Bir grup tercihi aileye bırakmış: 
“Hak o dur ki canını istiyorsa canını, erkekliğini istiyorsa erkekliğini alsınlar, bu karar canı yakılan aileye bırakılsın” diyor. 
İdamı çok hafif görenler çoğunlukta... Ağırlık, önce hadım, sonra da idamdan yana. Ama öyle bazı ülkelerdeki gibi “kimyasal hadım” operasyonu kimseyi kesmiyor. Bakın ne kadar yaratıcı yöntemler geliştirmişler: 
“En güzeli er meydanında kesip, tuza bastırmak ama illa da bir şey olacaksa idam olsun ama er meydanında olsun.” 
“Elini kolunu dilini kesip bir kenara atılıp açlıktan ölmesini bekleyerek idam... asmak mükafat olur.” 
“Yavaş yavaş acı çekerek ölsün. İdam onun için kolay kurtuluş yolu olur. O kolayı hak etmiyor. Yalvarsın beni öldürün diye.” 
“Önce hadım edilmeli. Lâkin anestezi kullanmadan. Ya da kezzap dökülsün kasıklarına.” 
“Önce hadım. Biraz öyle takılsın içerde. Farklı tatlar, farklı deneyimler yaşatılsın. Sonra tam keyif almaya başlarken idam edilsin” 
Kimisi de caniyi cezalandırmakla yetinmeyip ailesine kadar genişletiyor cezayı: 
“Her ikisi de uygulansın. Böyle sapık yetiştiren aileler de toplumdan tecrit edilsin.” 
Ve bir de linç aşkıyla yanıp tutuşanlar: 
“Önce hadım etsinler; sonra da bizim ellerimize bıraksınlar; görsün bakalım ölmek kolay mıymış.” 
Yazılanlara bakıyorsunuz, her bir kişi kendisinden öncekinden cesaret alıyor ve onun yazdığından daha korkunç, daha acımasız bir teklif atıyor ortaya. Şiddet gittikçe azgınlaşıyor; insanlar birbirlerinden cesaret alıp içlerindeki bütün kötülüğü boca ediyor ortalığa. Utanç, ar, haya kalmıyor.  
Bir yerde okumuştum; tıpkı deprem fayları gibi, şiddet çatlakları taşıyan toplumlardan bahsediliyordu. Kendi kültürel geçmişleri içinde biriktirdikleri şiddet enerjisinin çıkış bulabileceği, tıpkı yanardağ püskürmeleri gibi şiddet püskürmelerinin yaşanabileceği zayıf noktalar... 
Galiba bu böyle bir an... Fay kırıldı ve dışarı püsküren şiddet  karşısında ağzımız açık kaldık. 
Meğer ne çok işkenceci varmış aramızda... 
Bir lince katılmaya, bir canlının kafasını taşla ezmeye, etrafa püsküren beyin parçalarını görmeye can atan ne kadar çok insan olduğunu gördük bu vesileyle. Devletin soğukkanlı ve “medenice” uyguladığı idamın kesmediği, ille de “er meydanında” idam isteyen; dili dışarı çıkmış sarsıla sarsıla ölen bir insanı seyretme meraklılarının varlığından haberdar olduk. 
Hadım işlemi, "medeni" ülkelerde medeni olmaya yakışır tarzda (!) kimyasal yöntemlerle yapılıyor. Suçluya belli miktarlarda hormon enjekte edilerek cinsel arzularının bastırılması hedefleniyor. Bazen geri dönüşü olmayan bir şekilde, bazen de haftalık olarak ve geri dönüşü mümkün bir biçimde... Amacın ceza değil, suçu önlemek olduğu söylenerek savunuluyor bu insanlık dışı uygulama... Ne var ki, bizdeki “hadımcılar”ın suçu önlemekle ilgilendikleri yok. Onlar için hadım etmek, idam öncesi uygulanacak ilave bir işkence yalnızca... 
Üstelik biliyoruz ki, bu satırları yazanlar, karda üşümüş bir kedi yavrusu görse gözleri yaşaran, bir ağaç dalı kırılsa içi acıyan, şiddetin yaşanmadığı bir dünya için yürüyüşler yapan insanlar... 
Evet, olay dayanılmayacak kadar vahşi... Ama marifet de  zaten vahşetin böylesi karşısında bile kontrol edebilmek değil mi içimizdeki canavarı?
İdam edilmesini, işkenceyle yavaş yavaş öldürülmesini istediğiniz, linç etmeye hazır olduğunuz canilerin çoğunun da sorunu buydu zaten; içlerindeki canavarı durduramadılar. 
O zaman ne farkınız kalıyor?

Akşam

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER