DİNİ YAZILAR

Yusuf Kaplan : Hicret Ruhu: Diriliş umudu ve ufku

Tarih
22 Eylül 2017
İzlenme
2311 Kişi
Bugün hicrî 1439 yılının ikinci günü.

Hicret, Çölden doğan Hakikat Güneşi’nin yeryüzüne ışık saçtığı, insanlığın önünü açtığı hakikat medeniyeti yolculuğunun başlangıcı.

Diriliş takvimimizin başlangıç noktası. 

İnsanı, esfel-i sâfilîn’den/ en aşağı özelliklerden arındırarak ahsen-i takvîm’e/ en yüce özelliklere ulaştıran, insana eşref-i mahlûkât özellikleri kazandıran hakikat yolculuğunun miladı.

Diriltici hicret ruhuna, umuduna ve ufkuna iliklerimize kadar ihtiyaç hissettiğimiz şu zorlu zamanlarda, daha önce yayımlanan bir hicret yazımı gözden geçirerek, güncelleyerek sizlerle paylaşıyorum.

HİCRET RUHU: SÜFLÎ ÖZELLİKLERİ TERKETMEK, ULVÎ ÖZELLİKLERE YÖNELMEK…

Çağdaş insan hızın, hazzın, ayartıcı hırslarının ve arzularının izini sürmeyi özgürleşmek sanıyor. 

Ne büyük gaflet!

Bunlar, süflî/ düşük özelliklerdir; insanı özgürleştirmez; en düşük özelliklerinin kölesi hâline getirir ve düşürür insanı.

Kişi, süflî özelliklerinden kurtularak ulvî özelliklerle donanmaya başladığı zaman, her tür putu yenebilir ve ancak o zaman özgürleşebilir ve insanlaşabilir.

Süflî özellikler, “virüs” gibi yapışkandır, kalıcı ve hızla köksalıcıdır: Kişiyi, kendine mahkûm eder. Aklını, kalbini ve ruhunu öldürür kişinin.

Ulvî özellikler ise su gibi akışkandır: Kişiyi gürül gürül akan nehir gibi, su gibi sürekli olarak yıkar, temizler ve kirlerinden arındırır; hem dış dünyada, hem de iç dünyada leziz ve nefis yolculuklara çıkarır insanı. Dolayısıyla, ulvî özellikler, insanın aklını da, kalbini de, ruhunu da diriltir, diri tutar.

Bu nedenle, ulvî özellikler, insanın diğer varlıklarla kopmaz irtibatlar kurmasını sağlar, önünde uçsuz bucaksız koridorlar açar ve Arş-ı A’lâ’ya yükseltir insanı.

İşte insanı, süflî özelliklerden arındırarak ulvî niteliklerle donatan şey, hicret ruhudur: İnsanı insanlığından uzaklaştıran kötü hasletleri terkedebilme yolculuğu, insanı üstün insanın, kâmil insanın özellikleriyle donatma umudu ve ufku…

Tarih, insanın hem dış dünyada, hem de iç dünyada gerçekleştirdiği hicret yolculuğuyla hayata ve hakikate kavuşur. İnsanı aziz yolculuklara çıkarır...

TARİHİ YÜRÜTEBİLMEK İÇİN…

Tam bu noktada sorulması ve izi sürülmesi gereken, insanlık olarak varoluşsal sorunlarımızı kavramımızı ve insanca bir hayata kavuşmamızı sağlayabilecek temel soru şu galiba: Tarih, alelade yürünülen bir yol mudur; yoksa yürütülen fevkalade bir yolculuk mu?

Tarihte bir yürüyüş gerçekleştirmek, tarihi yürütmekle gerçeğe dönüşebilir. Tarihte yürüyebilenler, ancak tarihi yürütmesini bilebilenlerdir.

Tarihi yürütenler, ulvî özelliklerle donanan ve kemâl yolculuğuna çıkan insanlardır yalnızca.

Süflî özelliklerine mahkûm olan kişilerse, tarihte oraya buraya sürüklenirler ve hâkim konuma geçtikleri zaman da, hayatı çatışmalardan, işgallerden, tecavüzden geçilmeyen bir cehenneme çevirirler; hakikati hayattan sürerek sürgün ettikleri için insanları da “sürüleştirirler”.

HAKİKATİ HAYATTAN SÜRGÜN ETMENİN BEDELİ: ÖZGÜRLÜĞÜN YİTİRİLMESİ

Batı uygarlığı tarihi, süflî özelliklerinden kurtulamayanların, hakikati hayattan sürgün ettikleri için bütün insanlığı “sürüleştirdikleri” bir yokoluşlar ve yokedişler tarihidir.

Latin Amerika medeniyetleri, bu yüzden tarihten sürülmüş, izleri silinmiştir. Afrikalılar, bu nedenle topraklarından koparılmış, zincirlere vurularak Avrupalara ve Amerikalara sürgün edilmiştir. Endülüs’ün kökü bu nedenle kazınmış, İspanya ve Portekiz Müslümanlara mezar edilmiştir.

O yüzden özgürlük sorunu, Batı uygarlığı tarihinin hem teolojik, hem felsefî, hem de siyasî açıdan en temel sorunlarından biri olmuştur.

BİR VAROLUŞ VE VARKILIŞ TARİHİ

Müslümanların tarihi, insanın süflî özelliklerinden kurtularak insanlaşmasının, ulvî özelliklerle donanmasının örneklerinin ortaya konulduğu bir varoluş ve varkılış tarihidir. 

Elbette ki, Müslümanların tarihinde de gözardı edilemeyecek sorunlar yaşanmıştır. Ama bu sorunlar, Batı uygarlığı tarihinde yaşanan sorunlarla karşılaştırıldığında devede kulak gibidir. Müslümanların tarihine panoramik bir şekilde bakıldığında bu gerçeği test edebiliriz kolaylıkla.

Müslümanların tarihi, Mekke’de Müslümanlara nefes aldırmayanlara, Müslümanların Medine’de hayat ve varolma hakkı tanıdıkları; Abbasiler döneminde Arap yarımadasında ve hinterlandında; İspanya’da Endülüs’te ve nihayet Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu coğrafyalarında Osmanlı medeniyetinde birbirinden farklı bütün inançların, inanç ve düşünce sahiplerinin güven içinde varolabildikleri, kendilerini gerçekleştirebildikleri zeminlere ve imkânlara kavuşabildikleri sadece Müslümanlar için değil, herkes için bir darü’s-selâm/ barış yurdu tarihidir.

MEDENİYETİN YAPITAŞLARI, HİCRET RUHUYLA DÖŞENİR

Tarihte, hayatın hakikate, hakikatin hayata kavuşması da, insanın insanca bir hayat sürdürebilmesi de, nihayet tarihi yürütebilmesi de yine hicretle mümkündür.

Hicret, tarihin de, hayatın da çok katmanlı, her şeyi ve herkesi varedici derûnî bir mânâya ulaşmasıdır. 

Hicret, tarihin de, hayatın da kötülüklerden arınması ve bütün varlıklara diriltici bir nefes üfleyen kanatlandırıcı bir ruhla donanmasıdır.

Hicret, insanı süflî özelliklere mahkûm ve esir eden beşerliğinin, ulvî özelliklerle donanarak insanlaşmasının, kemâle ulaşma yolculuğunun bidayetine erişilmesi zorlu ama münbit yürüyüşünün adıdır.

Medeniyetin yollarının yapıtaşları, Mekke’lerden Medine’lere gerçekleştirilen hicretlerle döşenir…

Hicret, yeniler insanı; taze ve diriltici bir ruh üfler insana…

O yüzden, tarihte varoluş şartı hicrette, hicret ruhuyla donanabilmekte gizlidir.

Yeni hicrî yılımız mübarek olsun. Hayırlı ve taze başlangıçlara vesile olsun. Vesselâm.

Yenişafak
22 Eylül 2017

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

  • YORUMLAR
  • Halil

    27 Şubat 2018
    0 0
    A be Abdulkadir, hem diyorsun tek kaynak Kur'an hem de ne idüğü bizce belirsiz, sen, sözüne güvenilecek kaynak edasıyla, hiç sıkılmadan kendine bir alan oluşturuyorsun. Konuşup konuşup koyduğun kuralı kendi elinle ve dilindekilerle ihlal ediyorsun. Oluşumuna bir de isim tescillesen manzara tam olacak.
  • sıla

    06 Ekim 2017
    0 0
    OOOOOO Abdülkadir bey ilahiyatçısınız her hal......Her önüne gelen fetva veriyor....
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 2
    Eğer siz aydınım diyenler bunu yapmazsa islam dünyası gelecek yüzyılı da ıskalayacak.Zaten islam dünyasını bilim ve teknolojide fersah fersah geçmiş batının şamar oğlanına dönecek ve islam dünyası gıkını bile çıkaramayacak.Artık mehdi gelecek mesih inecek tüm dünyayı islam yapacak uydurmalarını bırakıp sadece Kur'ana yönelip bundan sonra ne yapabiliriz batıyı nasıl yakalayıp geçebiliriz bunlara kafa yormamız gerekiyor.Umarım biraz olsun düşünürsünüz
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Biz osmanlıyız şuyuz buyuz demenin şimdiki islam toplumuna ne faydası var ki.Artık gerçeklerin peşine düşün.Uydurma şeylerden uzaklaşmanın yollarını arayın.Mezhepler,cemaatler,tarikatler,tasavvuf vb gibi islam dışı şeylerin hepsine LA deyin.Ve açın Kur'anı tedebbür ederek yani derin anlayışla okuyun tekrar tekrar okuyun.Allahın biz müslümanlardan ne istediğini farkına varın.
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Allah bütün müslümanlara da diğer insanlara verdiği gibi akıl fikir vermiş.Ama bunu kullanmak gerekiyor.Yoksa dogmatik uydurmaların peşine körü körüne düşersen işin içinden çıkamazsın.Zaten işin içinden de çıkamıyorsunuz.Kendi bataklığınızda debelenip duruyorsunuz.Bataklığı islam diye dinden hiç bir haberi olmayan insanlara anlatıp anlatıp duruyorsunuz.Sonuç ne kocaman bir hiç.
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Sayın Kaplan sen ve senin gibiler islam toplumlarının durumunun farkında bile değilsiniz ama ahkam kesmeye gelince atıp tutuyorsunuz.Birde başkalarını bir dinleyin.Mesela Ali Akını bir dinleyin.O zaman birde islam toplumlarını bir düşünün.Birde Allahu Tealanın biz müslümanlara dediklerini bir düşünün sonra konuşmaya devam edersiniz.İslamın tek kaynağı Kur'andır.Kur'anda sorunlarına çare bulabilirsin yeter ki Allahın ayetlerini derin düşün.
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Fırka fırka olan toplumlar peri perişan olmaya mahkumdurlar.Ve şöyle bir bakıyoruz.İslam toplumlarının durumu içler acısı.Acınacak durumdalar.İçlerinde zengin olan çok azı dışında (onların zenginliğide Allahın verdiği petrol ve doğalgazdan diğerlerinin hepsi gerçekten berbat durumdalar.Çünkü önce mezhep mezhep fırkalara bölünmüşler bu yetmemiş sonra tarikat tarikat fırkalara bölünmüş buda yetmemiş sonra cemaat cemaat fırkalara bölünmüşler.
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Allahu Teala biz müslümanlardan islam dışında hiç bir şeyi kabul etmeyecektir.وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ (her kim islam dışında bir şey ararsa o kendisinden asla kabul edilmeyecektir Ve o (kesinlikle) ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.) Ali imran 85, Ben size din olarak islamı kabul ettim.Maide 3.İslamda sünni şii diye bir şey yoktur.Bunlar Kur'ana göre fırkadır ve müslümanların fırkalara ayrılması kötüdür.
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Dolayısıyla bugün islam dünyasında müslümanların diline pelesenk olmuş bir hicret anlayışıyla bir yere varılamaz.Müslümanlar akılla hareket etmek zorundadır.Birde şu mezhep,cemaat,tarikat vb gibi fırkalardan kurtulmak zorundadır Yoksa sittin sene bir dünya gücü olamazlar.Şunu bütün müslümanların aklına nakşetmesi lazım.İslamda mezhep,cemaat,tarikat,tasavvuf vb gibi sonradan uydurulmuş şeyler asla ve kat a yoktur.
  • Abdülkadir

    30 Eylül 2017
    0 1
    Hicrete başka manalar yüklemeyi bırakın artık.Hicret gerçekte Resulullah Muhammed Aleyhisselam ve onun tebliğ ettiği vahye inanan müminlerin çıkmaza girdikleri bir zamanda Allahu Tealanın onlara bir yol açmasıdır.Yani Resule ve müminlere bir çıkış yolu olmuştur Hicret.Resul ve az sayıda iman etmiş müminler gerçekten çektikleri sıkıntıları gören Allah u Teala onların içine göğüslerine bu şekilde genişlik verip rahatlatmıştır.
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER