SİYASET

Salih Tuna : Türkiye'ye kurulan büyük tuzak

Tarih
28 Ekim 2014
İzlenme
1424 Kişi
28 Ekim 2014...
Hep söylüyorum; Ortadoğu'daki gelişmeleri İsrail'in de dâhil olduğu networku hesaba katmadan açıklayamazsınız.
Enerji hatlarının güvenliği veya bölge için Batı nezdinde biricik 'model ülke' mesabesindeki Suudi Arabistan'ın konumunun bekası da mahut networkun elbette kapsama alanındadır.
Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız: İşgalcilerimiz hiçbir zaman bölgeden ellerini çekmemişlerdir.
2. Dünya Savaşı'nda birbirleriyle kapışmaları Ortadoğu için zorunlu bir 'mühletti' sadece…
Bir süredir bölgede 2 yeni durum var:
Bunlardan biri İran'ın nükleer enerji geliştirmesidir. Diğeri, 'uydu ülke Türkiye'nin yeniden 'Lider Ülke Türkiye' olma emarelerini alabildiğine göstermesidir.
Evvela Türkiye'yi durdurmak istediler.
Bunun için de yoğun bir algı kampanyasına start verildi. Yani, Erdoğan 2011'den sonra değişti, otoriterleşti heyulasını oluşturmaya çalıştılar…
Batı'nın tehdit algısı, İran'ın (rejimi ne olursa olsun) nükleer enerji elde etmesine de asla izin vermez.
İran da bunun farkında olmalı ki, BM Güvenlik Konseyi'nin kendi aleyhlerine yeni yaptırımlar öngören karar tasarısına Brezilya ile birlikte 'hayır' oyu kullanan Türkiye'yle el ele vermek yerine, kapalı kapılar ardında 'Büyük Şeytan Amerika' ile el sıkışmanın yollarını aramaktadır.
Yazık ki yazık, İran artık İmam Humeyni'nin İran'ı olmaktan çok uzaktadır.
'Siyonist network' Kuzey Irak petrolünün Türkiye üzerinden sevkiyatına da İran'a koyulan ambargonun delinmesine de müsaade etmek istemiyor.
Batı'nın yeni işgal planını 'fırsat' olarak değerlendirip pozisyon arayan 'Kürtçü örgütlere' devlet olma vaadi, İran'a da (nükleer enerji araştırmalarından vazgeçmesi karşılığında) ekonomik ambargoya son verme vaadinde bulunulduğunu söylemek için kahin olmak gerekmez.
Durumdan vazife çıkaran bölgedeki tüm örgütlere (ve bizzat İran'a) şu soruyu sormalı: Batı yıllar yılı neden İran'a ambargo uyguladı?
Devrim yapmanın dışında mazlum İran halkının günahı neydi?
Buradan hareketle herkesin şu hakikati terennüm edeceği muhakkaktır: Batı için kendi menfaatlerinin dışında yeryüzünün hiçbir yerinde hiçbir şeyin kıymeti yoktur.
Menfaatleri söz konusu olduğunda demokrasi, özgürlük, hukuk, hülasa, 'yüce insanlık idealleri' adına ne varsa zerre miskali kıymeti yoktur.
Körfez Savaşı'nda olduğu gibi 'demokrasi' söylemleri de işgallerine meşruiyet arama kamuflajından ibarettir. (En son Mısır'da gördük demokrasiye nasıl sahip çıktıklarını.)
Menfaatlerine uygun olana bir gecede 'Nobel Barış Ödülü', uygun olmayana da bir gecede 'otoriter' veya 'diktatör' demeleri işten bile değildir. (Yanlış anlaşılmasın, Batı topyekûn böyledir demiyorum, Batı'ya hakim olan budur diyorum. Zaten 'Siyonist network' tanımlamasını da tefrik için yapıyorum.)
Demem o ki, bölge güçlerinin kapı arkalarında emperyalistlerle işbirliği yapmak yerine (Kürt Türk Arap Acem Sünni Şii) el ele vermekten başka çareleri yoktur.
Türkiye'yi durdurmanın en kestirme yolu olarak 'barış sürecini' sona erdirmenin amaçlandığı artık gün yüzüne çıkmıştır.
Daha dün '27 Mayıs e-muhtırasına' kuyruksallayan 'alüftelerin' bile 'demokrasi olmazsa barış olmaz' mavalını dillendirmeleri boşuna değildir.
Türkiye bedeli ne olursa olsun bu tuzağa asla düşmemelidir.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER