SİYASET

Salih Tuna : Kürt olsaydım çok ağrıma giderdi

Tarih
09 Haziran 2016
İzlenme
1946 Kişi
 “Sömürge aydını” olmanın da kendine göre bir raconu vardı. Ne bileyim böyle şelek şebelek her mevzuya atlamazlardı.

Artık bunlar öyle değil.

Türkiye üzerinde oynanan kirli oyunların, tuzakların tasarımcılarına “üst akıl” falan deniyor, bunlar da (sanki kendileri işaret edilmişçesine) koro halinde mezkur kavramlaştırmayı itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Son günlerde işi hepten aymazlığa vurdular.

O kadar ki, “dış güçlere” veya “üst akla” yapılan her eleştiriyi direkt üzerine alınıp hiç sektirmeden karşılık vermeye başladılar.

Sayın Cumhurbaşkanımız, Almanya'nın “soykırım” kararı üzerine yaptığı bir konuşmada, “Karşımıza Ermenileri, terör örgütlerini sürmeyin, delikanlı olun…” diyor, bir bakıyorsunuz, Almanya'nın yerine bunlar “cevap” yetiştirmeye koyulmuşlar.

Cevap dediğim de lafın gelişi; bildiğiniz hakaret, küstahlık, terbiyesizlik.

Mesela, Hadi Özışık'ın bir internet sitesi sayesinde varlığından haberdar olduğumuz “Rahatsız Hasan” adlı şahıs anında cibilliyetinin gereğini ortaya koymuş: “Asıl sen delikanlı ol…

Erdoğan'ın, (Almanya'nın iki yüzlülüğüne tepki sadedinde) söz konusu “delikanlı ol” çıkışı bu “elemanı” neden bu denli geriyor?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na “Asıl sen delikanlı ol...” diyebilecek kadar neden edepsizleşiyor?

Diyeceksiniz ki, neden edepsizleşmesin; “Rahatsız Hasan” adı üstünde, “rahatsız” değil mi?

Hadi öyle olsun.

Peki, Cumhuriyet gazetesinin adı lazım değil bir köşe yazarının, “Merkel'in sabır taşı çatladı” serlevhalı yazısına ne diyeceksiniz?!

Merkel'in atanmamış sözcüsü gibi cevap yetiştirme gayreti nedir?

Diyeceksiniz ki, yazdığı yer belli. Paralelcilerin Can Dündar üzerinden kapattığı Cumhuriyet artık bir gazete değil, Erdoğan'a nefret bülteni.

Haklısınız, ne diyeyim.

Türkiye Cumhuriyeti'ni bütün dünyaya terörü destekleyen bir ülkeymiş gibi jurnallemek için paralelcilerin kendilerine servis ettikleri malzemeler üzerinden algı operatörlüğü yapan bir “gazetenin” bir köşe yazarı Merkel'in sözcülüğüne soyunmuş çok mu?

Lakin…

Bu cevap yetiştirme gayreti, cibilliyeti malum yazar çizerlerle veya Pensilvanya'nın kapattığı kripto gazetelerle sınırlı değil.

Sayın Erdoğan vaktiyle Mavi Marmara katliamından dolayı İsrail'e verip veriştirmişti de aynı gün cevap Tel Aviv yerine Kemal Kılıçdaroğlu'ndan gelmişti.

Hadi buyurun bakalım, buna ne diyeceksiniz?

Efendim?

Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkan koltuğuna kaset kumpasıyla oturduğunu mu unuttum?

Hayır, unutmadım ama hatırlattığınız için yine de çok sağ olun.

O halde siz de şuncağızı hiç unutmayın:

Türkiye çok yönlü kuşatma altındayken, “üst akıl” veya “dış güçler” Ortadoğu'da harita dikta edecek aşamaya gelmişken, içerdeki bilumum madrabazlar, bozguncular, paralel yapılar çatallı dilleriyle algı operasyonları yaparken safları sıklaştırmaktan başka çaremiz yoktur.

Uzun lafın kısası, bozgunculara karşı direniş cephesini tahkim etmek için dağıtıcı değil kuşatıcı olmak zorundayız.

Bunun için de her şeyden evvel istismar edilmeye elverişli ifadelere yer vermemeye azami dikkat etmek durumundayız.

Mesela, herhangi bir yetkili çıkıp (Suriye'de oldubittiye karşı önleyici tavır mesabesinde) “Güney sınırlarımızda Kürt devleti kurulmasına asla izin vermeyeceğiz” şeklinde açıklama yapsa, ben Kürt olsam fena halde alınırdım.

Şu yalan dünyada herkes devlet kurunca sorun olmuyor da, bir biz kurunca mı sorun oluyor” diye isyan ederdim.

En azından, “Türk kardeşlerimiz neden Kürt devleti kurmamızı istemiyorlar” derdim.

Demem o ki, “Kürt devleti istemiyoruz” şeklindeki ifade yanlıştır, yaralayıcıdır.

Doğrusu, “Güney sınırlarımızda ABD- İsrail kuklası bir devlet istemiyoruz” olmalıdır. Bunu reel politik gereği uygun görmüyorsanız, “Güney sınırlarımızda PKK devleti istemiyoruz” dersiniz olur biter.

PYD veya PKK devletine “Kürt devleti” demekle, HDP'lilere veya PKK'lı teröristlere “Kürtler” veya “Kürt siyasi hareketi” demek arasında fark yoktur.

Zaten liberal çakallar öncelikle bu tanımlamalar üzerinden zokayı (sorunu mu deseydik) yutturdular. Ondan sonra da bin yıl birlikte yaşayan insanlara ordan burdan, taa Afrika'dan model taşıdılar.

Bütün tanımları da çözüm modelleri de bu topraklarda sadece “çözülmeye” tekabül ediyordu.

“Rahatsız Hasan” familyasının aşerdiği “iç savaşın” çıkmaması veya PKK'nın hendeklere gömülmesi, Kürt halkının “çözülmekten” yana değil “vahdetten” yana olmasının göstergesidir.

Kürtlerin devleti Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Her Kürt, her Türk kadar, “bu devlet benim devletimdir” deyinceye kadar bu devletin “demokratikleşmesini” sağlamak da hakkaniyetten, adaletten, kardeşlikten, hülasa, vahdetten yana olan herkesin boynunun borcudur.

Yenişafak
8 Haziran 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER