SİYASET

Ersin Çelik : O pimi 'Erdoğan çektirmiş gibi' düşün gerisi geliyor!

Tarih
11 Ekim 2015
İzlenme
4491 Kişi

11 Ekim 2015

Ankara'daki canlı bomba saldırısı, 'patlama bilgisi' olarak ilk Twitter'a düştü. Ses bombası denildi önce. Çok sayıda yaralı olduğu Tren Garı Kavşağı'na doğru giden ambulans sayısından tahmin edildi. Saldırının boyutları 140 karakterde bir değişti. Kanlı fotoğraflar geldi önümüze. Yaralıların feryatlarını duyduk, sağa sola koşuşturan çaresiz insanları izledik 30 saniyelik videolarda. Sonra hayatını kaybedenlerin sayıları… 10'dan fazla olduğu söylendi ilkin, 20 oldu, 30. Ardından 47 denildi. Hastanelerde çok sayıda ağır yaralı vardı ve acı bilançoyu Başbakanlık Koordinasyon Merkezi açıkladı: “Ölü sayısı 95".

Kim yaptı, neden? Akıllarda HDP'nin Diyarbakır mitingi öncesi yaşananlar ve Suruç'taki canlı bomba saldırıları.. Sahi o canlara kim kıymıştı? Resmi kaynaklara göre; IŞİD! Peki kim için? Her iki katliamı da hanesine çıkar olarak yazdıranlar yanıtlasın bunu.

Dünyadaki tüm terör uzmanlarının kalıplaşmış bir analizi vardır; terör olaylarından sonraki ilk demeç, tepki, zikredilen isim, yönlendirme ve suçlamaların da saldırıya dahil olduğunu söylerler.

Dünkü saldırıdan sonra neler olduğuna bakalım o halde.

Bir grup Barış Mitingi katılımcısı “Bu meydan kanlı meydan" sloganı eşliğinde halay çekerken patlattı kendini canlı bomba. Bu asla kurgulanamaz bir şey. Tamamen rastlantı. Vicdanlı olan herkes bunu söyler. Söylenmeli de.



Patlamadan henüz dakikalar sonra yani çok sayıda ağır yaralı henüz hayattayken, olay yerindeki polis araçlarının camlarını kıranların ve kan revan içindeki insanlara giden ambulansları taşlayanların, o kısacık sürede örgütlenmesine de 'toplumsal tepki' diyelim biz.

Ve patlamayla ilgili ilk açıklamanın mitingi örgütleyen sendikalardan
DİSK'in Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu'ndan gelişi... Daha ölü ve yaralı sayısına ilişkin tek bir kelime edilmemişken bir televizyon kanalına bağlanıp, “Doğrudan polis tarafından yapılan bir saldırıdır bu, çok açık" demesi. İktidar karşıtı medyanın patlamanın boyutunu bırakıp bir anda adeta bu sözlere kilitlenmesi. “DİSK Genel Sekreteri'nden patlamaya ilişkin şok suçlama" başlıklı haberler sonra. Buna da 'örgütsel tepki' mi denilmeliydi?

Saldırıda yaralanan 186 kişiden 7'sinin polis olduğunu hatırlatıp, yine kendisini dinleyen hiç kimseyi şaşırtmamayı başaran Selahattin Demirtaş'ın açıklamalarına dönelim. Terörü, terör örgütlerini, taşeronları, maşaları ve ihale ile insan katledenleri değil de devleti, Cumhurbaşkanını ve hükümeti suçlu ilan etti Demirtaş, kendisinden beklenileni yaparak. Yaşanan katliam için açıkça “Devlet tarafından gerçekleştirilmiştir" dedi.

Demirtaş'ın, daha bombaların sesi kulaklarda çınlarken “katil" ilan ettiği devlet, vatandaşlarının katledilmesi için ne dedi peki? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları çok net: “Askerimize, polisimize, korucularımıza, kamu görevlilerimize ve masum vatandaşlarımıza karşı yapılan terör eylemleri ile bugün Ankara Tren Garı'nda sivil vatandaşlarımızı hedef alan terör saldırısı arasında hiçbir fark yoktur."

Bugün böyle bir cümleyi kurabilen herhangi bir HDP'liye Nobel Barış Ödülü verilebilir.

Ama diyemiyorlar.. Diyemezler de.

Erdoğan'ı, kurduğu partiyi ve seçmenini; “diktatör", “katil", “IŞİD'çi" ilan edip o küçük fotoğrafa kilitlenmenin rahatlığı varken, en hayati seçime az bir süre kala PKK ve türevlerini hedef yapmak büyük fotoğrafa ihanet etmek olur çünkü.

Daha bir ay önce Şanlıurfa'da HDP'nin etkinlik yapacağı parka, bir gün önceden bomba yerleştirirken yakalanan 5 PKK'lıyı da tam da bu yüzden
hiç gündeme getirmemek gerekiyor.

PKK'nın dün, patlamalardan 12 saat önce Diyarbakır'da bir polisimizi, hamile eşi ve 3 yaşındaki kızının yanında katlettiği acı gerçeğini üçüncü sayfa haberi muamelesi ile tüketip, "örgüt zaten tek taraflı ateşkes ilan edecekti" 'samimiyetine' bürünüp analiz kasmak, barış için yapılacak en anlamlı harekettir ne de olsa. Çünkü nasılsa PKK, eylemlerini 1 Kasım'a kadar izmarit toplama seviyesine indirecektir...

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın çok sayıda kanlı saldırı düzenleyen terör örgütü MLKP'nin eski bir üyesi olduğunu ve gelmiş geçmiş tüm canlı bombaları kutsadığını hatırlatmak ise bu ülkenin tüm yurttaşlarını sarıp sarmalayacak barışa darbe vuracaktır kuşkusuz.

HDP'den CHP'ye, MHP'den AK Parti'ye geçiş yapan seçmenlere “oturun oturduğunuz yerde" demek için birinin eline mikrofon almasına da gerek yok zaten. 7 Haziran'dan önce, Diyarbakır saldırısından sonra, kimse böyle bir şey söylememişti.

O halde şimdi söylenmesi gerekenler belli. Aslında bir süredir söyleniyor da.

Hakan Şükür: Suriyeli Aylan öldü, sorumlusu Erdoğan.
Koray Çalışkan: Türkiye Letonya'yı yenemedi sorumlusu Erdoğan.
Murat Karayılan: 13 yaşındaki Fırat ve Doktor Abdullah Biroğlu'nu kaza ile öldürdük, sorumlusu Erdoğan.
Selahattin Demirtaş: Mina'daki hac faciasının sorumlusu Erdoğan.

Dün Ankara'da, Tren Garı Kavşağı'nda patlatılan o iki bombanın pimini Erdoğan'ın çektirdiğini düşünürsen, gerisi de bu sıralamada olduğu gibi kendiliğinden geliyor zaten.

Özellikle son dönemlerde, 'körü körüne muhalif' olmakla övünen, ulusalcı, kemalist ve sol kesimin üretken olduğu tek alan da burası. Fethullah Gülen grubunun da eklemlendiği bu yeni kesim, “Erdoğan hangi durumdan ötürü ne kadar suçlanabilir" sorusunu zihinlerinin bir numaralı gündem maddesi yapmış durumda. Böylesi kanlı bir terör eylemine yaklaşımları da ölen ve acı çeken insanlar üzerinden değil, biran önce hedefe saldırmak üzerinden oluyor ne yazık ki. Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın DHKP-C'li katillerini bağırlarına basanların, barışı terör eylemleri ile istemesinin rahatlığı da bu yaklaşımdan kaynaklanıyor.

Yenişafak

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER