30 Ekim 2014...
Hak hukuk gözetmek herkesin görevi ama dindarlar bu konuda daha dikkatli olmalı. Ama paralel yapının kendisine dindar payesi de vererek hukuku nasıl katlettiğinin bir sürü örneği var. Masum insanlar işlerinden oldular. Hayatları karardı.
Aşağıda bunun çok bariz bir örneği var. İstanbul askeri casusluk davası askerler kadar sivillerin hayatıyla, gururlarıyla da oynandı. Hem de nasıl. O yüzden bu yazıyı cemaatin hâlâ temiz olduğuna inandığım tabanı okusun istiyorum. Biata alışmış ve amaca giden yolda her şeyi mübah gören tavanın bireysel zekâsı zaten alınmış durumda. Cemaat kendi kadrolarının önünü açmak için kadınların bile onurlarıyla oynadı.
Hatice Senay Sarıgöz Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü'nü başarıyla bitirmişti. 2001 yılından itibaren Sahil Güvenlik Komutanlığı bünyesinde, bilgisayar programcısı olarak görev yaptı… Askeri bir kurumdan başarıları nedeniyle plaket alan ilk sivil memurdu. Herkese örnek, işine sıkı sıkı sarılan biriydi. Bu ülkedeki milyonlar gibi işini iyi yapmaktan ve vatana hizmetten başka hiçbir düşüncesi yoktu.
2009 yılının Temmuz ayından beri de Sahil Güvenlik Eğitim ve Öğretim Komutanlığı'nda çalışıyordu. Görev yeri son derece önemli ve kritikti…
Soru Bankası'nda görev yapıyor, sınav sorularını hazırlayıp sınav yapıyorlardı. KPSS, Polis Akademisi giriş sınavları, Askeri Lise giriş sınavları gibi soruların çalındığı iddia edilen olaylar akla gelince tuhaf gelmiyor… Yani bir ülkenin kaderinin tayin edildiği yerler burasıydı.
O da ne zaman ki soruların olduğu bilgisayarların güvenlik düzeyinin düşük olduğunu, dışarıdan bağlanılıp bilgilerin görülebildiğini, soruların çalınabileceğini ve güvenlik ihlali olduğunu tespit etti, hayatı değişti. Nitekim soruların çalınmasına yönelik bilgisayarlara gönderilen virüsü tespit etmişti.
Bu duruma kayıtsız kalamazdı. Durumu ilk olarak amirine sözlü olarak bildirdi. 'İşine bakması' söylendi. Dayanamadı yazılı olarak durumu rapor etti. Ama bu durum birilerini rahatsız etti. Başına bu işlerin gelmesi konusunda tek şüphelendiği, bu raporun bazılarını rahatsız etmiş olabileceği… 'Ne yaptığımı sandıklarını bilmiyorum, ama ne yapmadığımı biliyorum' diyor kendisi…
Bu güvenlik açığını tespit ettiği için hangi kurum olursa olsun ödüllendirilmesi gerekirken cezalandırıldı.
Bir anda kendini alçak ve aşağılık iftiraların içinde buldu… Hiç tanımadığı birilerinin evlerinde enteresan şekilde 'bulunan' dijital dosyalarda adı geçmişti…
Tutuksuz yargılandığı davanın sonunda savunmaları dikkate almadı mahkeme… İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 4 yıl 5 ay hapis cezasına mahkum edildi… Yargıtay 9. Ceza Dairesi sağ olsun kararı tarihin görmediği hızla onadı…
Öyle ki, avukatının bile kendisinden Antalya Döşemealtı/Yeniköy L Tipi Cezaevi'ne girdiği 12 Şubat 2014 tarihinden yaklaşık 6 ay sonra haberi oldu… Ağustos ayındaki bir sessiz çığlık eyleminde annesi haber verene kadar kimsenin haberi olmadı… Örgüt gizli olunca (!) üyenin hapse girdiğinden kimsenin haberi olmuyor doğal olarak…
Cezaevine girmeden 3 ay önce kalp krizi geçirdi eşi… Hayatını kaybetti… Şimdi 9 yaşındaki biricik oğlu Dağhan'a aylardır anneanne ve teyzeleri bakıyor...
Dağhan, çok düşkün olduğu babasının ölümüne alışamadan annesinin tutuklanmasının şokunu yaşıyor… Minicik çocuğun psikolojisi altüst oldu… Babasının ölümünü bile kabullenemezken bir de annesinin onu niye terk edip eve gelmediğini anlayamıyor…
Bu arada bir özelliği daha var Hatice Senay Sarıgöz'ün… Balyoz Davası'nda mahkum olan tek sivil memur Güllü Salkaya gibi o da bu dosyada cezalandırılan tek sivil memur… Ortak noktalarından bir diğeri ise her ikisinin de Alevi olması…
Şimdi Hatice Senay, Antalya Cezaevi'nde bu hukuk katliamının son verileceği günü, Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak kararı bekliyor…
Şimdi soruyorum: Dağhan'ı yetim bırakanlar hadi geçtim bu dünyayı, ahirette nasıl hesap verecekler? Haksız yere insan hayatıyla oynayan cemaat mensupları yüzünüz kızarıyor mu? Hadi bu kadının suçu neydi, anlatın bilelim. Bu kadar ucuz mu insan onuru?
Yenişafak
Hak hukuk gözetmek herkesin görevi ama dindarlar bu konuda daha dikkatli olmalı. Ama paralel yapının kendisine dindar payesi de vererek hukuku nasıl katlettiğinin bir sürü örneği var. Masum insanlar işlerinden oldular. Hayatları karardı.
Aşağıda bunun çok bariz bir örneği var. İstanbul askeri casusluk davası askerler kadar sivillerin hayatıyla, gururlarıyla da oynandı. Hem de nasıl. O yüzden bu yazıyı cemaatin hâlâ temiz olduğuna inandığım tabanı okusun istiyorum. Biata alışmış ve amaca giden yolda her şeyi mübah gören tavanın bireysel zekâsı zaten alınmış durumda. Cemaat kendi kadrolarının önünü açmak için kadınların bile onurlarıyla oynadı.
Hatice Senay Sarıgöz Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü'nü başarıyla bitirmişti. 2001 yılından itibaren Sahil Güvenlik Komutanlığı bünyesinde, bilgisayar programcısı olarak görev yaptı… Askeri bir kurumdan başarıları nedeniyle plaket alan ilk sivil memurdu. Herkese örnek, işine sıkı sıkı sarılan biriydi. Bu ülkedeki milyonlar gibi işini iyi yapmaktan ve vatana hizmetten başka hiçbir düşüncesi yoktu.
2009 yılının Temmuz ayından beri de Sahil Güvenlik Eğitim ve Öğretim Komutanlığı'nda çalışıyordu. Görev yeri son derece önemli ve kritikti…
Soru Bankası'nda görev yapıyor, sınav sorularını hazırlayıp sınav yapıyorlardı. KPSS, Polis Akademisi giriş sınavları, Askeri Lise giriş sınavları gibi soruların çalındığı iddia edilen olaylar akla gelince tuhaf gelmiyor… Yani bir ülkenin kaderinin tayin edildiği yerler burasıydı.
O da ne zaman ki soruların olduğu bilgisayarların güvenlik düzeyinin düşük olduğunu, dışarıdan bağlanılıp bilgilerin görülebildiğini, soruların çalınabileceğini ve güvenlik ihlali olduğunu tespit etti, hayatı değişti. Nitekim soruların çalınmasına yönelik bilgisayarlara gönderilen virüsü tespit etmişti.
Bu duruma kayıtsız kalamazdı. Durumu ilk olarak amirine sözlü olarak bildirdi. 'İşine bakması' söylendi. Dayanamadı yazılı olarak durumu rapor etti. Ama bu durum birilerini rahatsız etti. Başına bu işlerin gelmesi konusunda tek şüphelendiği, bu raporun bazılarını rahatsız etmiş olabileceği… 'Ne yaptığımı sandıklarını bilmiyorum, ama ne yapmadığımı biliyorum' diyor kendisi…
Bu güvenlik açığını tespit ettiği için hangi kurum olursa olsun ödüllendirilmesi gerekirken cezalandırıldı.
Bir anda kendini alçak ve aşağılık iftiraların içinde buldu… Hiç tanımadığı birilerinin evlerinde enteresan şekilde 'bulunan' dijital dosyalarda adı geçmişti…
Tutuksuz yargılandığı davanın sonunda savunmaları dikkate almadı mahkeme… İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 4 yıl 5 ay hapis cezasına mahkum edildi… Yargıtay 9. Ceza Dairesi sağ olsun kararı tarihin görmediği hızla onadı…
Öyle ki, avukatının bile kendisinden Antalya Döşemealtı/Yeniköy L Tipi Cezaevi'ne girdiği 12 Şubat 2014 tarihinden yaklaşık 6 ay sonra haberi oldu… Ağustos ayındaki bir sessiz çığlık eyleminde annesi haber verene kadar kimsenin haberi olmadı… Örgüt gizli olunca (!) üyenin hapse girdiğinden kimsenin haberi olmuyor doğal olarak…
Cezaevine girmeden 3 ay önce kalp krizi geçirdi eşi… Hayatını kaybetti… Şimdi 9 yaşındaki biricik oğlu Dağhan'a aylardır anneanne ve teyzeleri bakıyor...
Dağhan, çok düşkün olduğu babasının ölümüne alışamadan annesinin tutuklanmasının şokunu yaşıyor… Minicik çocuğun psikolojisi altüst oldu… Babasının ölümünü bile kabullenemezken bir de annesinin onu niye terk edip eve gelmediğini anlayamıyor…
Bu arada bir özelliği daha var Hatice Senay Sarıgöz'ün… Balyoz Davası'nda mahkum olan tek sivil memur Güllü Salkaya gibi o da bu dosyada cezalandırılan tek sivil memur… Ortak noktalarından bir diğeri ise her ikisinin de Alevi olması…
Şimdi Hatice Senay, Antalya Cezaevi'nde bu hukuk katliamının son verileceği günü, Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak kararı bekliyor…
Şimdi soruyorum: Dağhan'ı yetim bırakanlar hadi geçtim bu dünyayı, ahirette nasıl hesap verecekler? Haksız yere insan hayatıyla oynayan cemaat mensupları yüzünüz kızarıyor mu? Hadi bu kadının suçu neydi, anlatın bilelim. Bu kadar ucuz mu insan onuru?
Yenişafak
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.