Kendilerini “insan hakları aktivisti” olarak tanıtıyorlar..

Baksanız..

Tuvalete gittiğinde bile, “An itibari ile tuvalete gidiyorum” diye sosyal medya hesaplarında canlı yayın yapan tipler..

Ama ne hikmetse..

Özel yatınız vesair yoksa..

Şehir hatları tarifeli gemileri ile, günübirlik gidip dönebileceğiniz Büyükada’ya gidiyorlar..

Gözaltına alındıklarından bu yana günler geçmiş..

Bugün dahi ismini bir-iki kaynakta ancak bulabileceğiniz, büyük bir gizemle sakladıkları otelde toplanıyorlar..

Öncesinde ne Twitter hesaplarında bir duyuru..

Ne Instagram profillerinde..

Ne Facebook sayfalarında bir bilgi notu....

Hiçbir yerde, hiçbir kayıt düşmeden, gizemli bir toplantıyı gerçekleştiriyorlar..

Yok yok..

Hemen bana itiraz etmeyin..

“Halka açık bir toplantı değil ki bu. Neyi ilan edecekler” moduna geçmeyin..

Halka açık olması şart değil..

İnsan hakları aktivistleri..

Gerçekten insan hakları ile ilgili bir toplantı yapacaklarsa..

“Şu şu örgütlerin temsilcileri ile, şu tarihte, şu otelde, şu saatte bir araya gelip, şu şu konuları tartışacağız” niye demezler ki?

Devletin her şeyini ortaya dökmeye çalışıyorlar da..

İnsani yardımından tutun, istihbarat örgütünün faaliyetlerine kadar her şeyi televizyon ekranlarından deşifre etmeyi arzuluyorlar ve bunun “insan hakları”açısından önemli olduğunu iddia ediyorlar da..

Kendilerinin, “insan hakları” konulu bir toplantılarını..

Niye gizli gizli yapmaya kalkışıyorlar ki?

Toplantılarını önceden ilan etsinler..

Buna rağmen, devlet onlara bir haksızlık yapmaya, engellemede bulunmayakalkarsa..

Biz de diyebilelim ki, 

“Canım, böyle ilan ede ede, darbe öncesi olaylar çıkarmak için hazırlık mı yapılır?.. Bak iki gün öncesinden duyurmuşlar.. Siz de devlet olun, bunların bir art niyeti olduğuna inanıyorsanız.. Orada konuşulanları bir şekilde öğrenin.. Tedbirinizi alın.. Ne konuştuklarını, gözaltına alarak öğrenemezsiniz ki..” deriz..

Ama insan hakları aktivisti olduklarını iddia edenler..

Gizli gizli..

İstanbul’un içinde toplanabilecekleri otel veya toplantı salonu kalmamış gibi..

Gözlerden uzak, Büyükada’ya giderlerse..

Kimbilir hangi ulaşım aracı ile adaya inerlerse..

Hiçbir sosyal medya hesabında bu toplantı hakkında bilgi verilmezse..

Büyük ihtimalle bir vatanseverin ihbarı ile de..

Polis toplantının amacını öğrenebilmek için, mecburen gözaltı işlemine başvurursa..

Kimse kusura bakmasın, buna “İnsan hakları aktivistlerinin toplantısına baskın”denilemez..

Kimse de bize, bu toplantıyı, “insan hakları aktivistlerinin görüşmesi” diye yutturamaz..

•

Sözde aktivistlerle görüşen bir avukat, gözaltına alınma sırasında yaşanılanlar hakkında şu bilgileri veriyor:

“Büyükada Askor Otel’de toplantı yaparken odaya aniden çevik kuvvet, özel tim ve sivil giyimli polislerin girdiğini, ‘Ellerinizi kaldırın’ diyerek hiçbir şeye dokunmalarına izin verilmediğini, tüm elektronik aletlerinin şifreleri alınarak ve parmakları bastırılarak açıldığını anlattılar.”

Eğer bu arkadaşlar, gerçekten uluslararası alanda da söz sahibi olan, insan hakları konusunda uzmanlaşan kişiler ise, “Kim bilir ne absürt olaylarla karşılaşmışlardır” diyeceğim ama..

Kendi başlarına gelen olayı anlatımlarından anlıyoruz ki, bu konuda hiçbir tecrübeleri yok.

“Toplantı yaparken odaya aniden çevik kuvvet polisleri girdi” de ne demek?

Ne yapacaktı polis?

Toplantı yapılırken, bir ihbar almışlar ise..

“Burda gizli kapaklı bir toplantı yapılıyor.. Bir ilgilenseniz” diye polise ihbar gitse..

Polis ne yapar?

“Önce bir tebligat yapalım.. Muhataplara ne toplantısı yaptıklarını, PTT ile yollayacağımız tebligat ile soralım..” mı der?

Veya..

“Toplantı yaparken sizi gözaltına almak istiyoruz, arzu ederseniz avukatlarınızla diyaloğa geçin, orada sizi sıkıntıya sokabilecek deliller var ise onları bir şekilde yok edin, cep telefonlarınızı ve bilgisayarlarınızı polis araması için hazır hale getirin.. Aleyhinize olabilecek delilleri biz gelmeden önce yok edin... Hazır olduğunuzda bize bir mesaj çekin, biz gelelim” mi diyeceklerdi?

Hani emniyette FETÖ’cü polisler büyük oranda ayıklanmamış olsaydı, Pensilvanya’nın bu sözde aktivistlere böyle bir hizmeti olabilirdi ama..

Geçti o günler..

Siz ki, Türkiye’yi karıştırmak için toplantı yapacaksınız. Kimseye bir bilgi vermeden, birbirinden farklı sözde dernek yöneticileri olarak bir araya geleceksiniz.. Aranıza yabancı kişileri de alacaksınız.. Sonra o toplantı sırasında polisin gözaltı işlemini de, “aniden” diyerek, suçlayacaksınız..

Maalesef beyler ve bayanlar, artık bu işler böyle..

Artık gözaltılar, aniden..

Olması gerektiği gibi..

Yok öyle, “önceden haber verip, deliller yok edildikten sonra gözaltı işlemi yapılması..”

İşinize gelse de, gelmese de..

Artık bu işler, hep böyle olacak: “aniden!”

•

Kimseye iftira edilmesine, hele hele devletin eli ile tuzağa düşürülmesine onay verecek değiliz.

Ama..

Sözde insan hakları aktivistlerinin, durduk yerde..

Ortada daha hiçbir suçlama yok iken..

“Elektronik cihazların hafızalarının imajı alınmadan bu işlemler yapıldığı için sonradan içine veri koymuş olabilirler, bu hukuka aykırı ve itiraz edeceğiz”açıklaması yapmaları da hayli ilginç.

Şimdiden itiraz edeceklerini açıkladıklarına göre..

Cihazlarda sıkıntılı şeyleri var demektir..

Şimdiden topu atacakları yeri gösteriyorlar..

“Elektronik cihazlarımızda bazı deliller çıkacak. Biz bunları kabul etmeyeceğiz” diyorlar..

Hani FETÖ döneminde, hedefteki isimlere, iftira mahiyetinde bazı şeyler yapıldığını duyduk, gördük de..

FETÖ sonrasında, kim, kendisine iftira mahiyetinde bir suçlama yapıldığınısöyleyebilir ki?

“Benim tutuklanmamı gerektiren delil yok” diyen var da..

“Bana iftira edildi” diyeni, ben şahsen, pek görmedim..

•

Bu olay vesilesi ile..

Samimi insan hakları aktivistleri var ise..

Onlara seslenelim..

Tüm etkinliklerinizi, halkın önünde yapınız..

İnsan haklarını önceliyorsanız..

Devletin göstermesi gerektiğini iddia ettiğiniz şeffaflığı..

Önce siz, kendi faaliyetlerinizde gösterin..

Yoksa..

İnandırıcı olamazsınız..

YeniAkit
12 Temmuz 2017