10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle, solcusundan sağcısına.

Dindarından ateistine..

Komünistinden faşistine..

Hristiyanından Yahudisine..

Alevisinden Sünnisine..

Toplumun her kesiminden insanların, Filistin’de yaşanan katliama son çağrısı yapmasını beklerken..

Gezicilerin şehid ettiği Savcı Selim Kiraz’ı bilmiyor olmalılar ki..

Dindar geçineninden, PKK destekçisi müftüsüne kadar..

Saadet Partilisinden çakma ilahiyatçısına kadar..

Anavatanlısından CHP’lisine kadar..

Sandıkla gelemeyeceğini anlayınca, sokak hareketleri ile milletin iradesini devirmek isteyen bir grup..

10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü vesile edinerek, gezi isyanından sorumlu tutulan ve Yargıtay tarafından da cezaları onanarak kesinleşen isimlerin “adalet” adına tahliye edilmeleri istendi..

Adalet gerçekten ve hakkıyla uygulanacak olsa..

O yargılananların yanında..

Yüzlerce destekçisi daha aynı cezalara çarptırılmalı idi..

Bir polis aracının devrilip, üzerine illegal sloganlar yazılıp, sonra da üzerine çıkılıp, “Zafer işareti” verilerek çektirilen fotoğrafın cezasız kaldığı bu ülkede..

Dolmabahçe yokuşunda, bir polis aracının geziciler tarafından önünün kesilip, içinden çıkan polislerin zar zor kaçarak canlarını kurtardığı, ancak polis aracının önce ters çevrilip, sonra da yakılmasının sorumlularının. Hatta o aracı söndürmek için gelen itfaiye aracının da engellenmesinin sorumlularının ceza almadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz..

Ama, Saadet Partili kardeşlerimiz..

Sivas mazlumları 30 yıldır cezaevinde iken.

Daha cezaevine gireli 3 yıl bile olmamış, gezicileri kurtarmak için, bildiri imzasına soyunmuşlar..

CHP ile yatan, şaşı kalkar..

Bunların hali de o..

Filistin’de hemen her gün 500-600 kişi öldürülürken..

Saadet Partili, Gelecek Partisi destekçisi isimler, CHP’lilerle bildiri imzalıyorlar..

Çağırsanıza o CHP’lileri, “Bir bildiri de, Filistinliler için imzalayalım..” desenize..

Çağırın o CHP’lileri, “Bir bildiri de, Sivas mazlumu olup, halen cezaevinde yatanlar için imzalayalım” desenize..

Çağırın o solakları, “Bir bildiri de, Savcı Selim Kiraz’ı hedef gösteren, onu öldürten, öldürüldükten sonra da ‘Mecbur bırakıldığımız eylemdi’ manşeti atan Cumhuriyet gazetesini kınamak için imzalayalım” desenize..

Dolmabahçe Camii’nin içine, ayakkabılarla girilmiş. İçkiyi boşverin.. Gereksiz tartışmayı sevmem.. Ama hâlâ görüntüler, videolar internet sitelerinde izlenebilir, minbere ayakkabısı ile çıkanlar mı dersiniz, mihraba ayakkabısı ile bağdaş kurup oturanlar mı dersiniz..

Bunların cezasız kalması için, Saadet Partisi’nin milletvekili bildiri imzalıyor.

Yazıklar olsun size..

“Gezi olayları sırasında ölenler, yaralananlar veya zarar gören kamu mallarıyla Gezi davasının sanıkları arasında bağ kuran hiçbir delil yok” demişler..

Azıcık ahlakınız var ise, çıkıp açıklarsınız, o ölenlerden kim sorumlu?

Yaralanlardan kim sorumlu?

Zarar gören kamu mallarından kim sorumlu?

Uzaylılar mı?

Bir günlük protestodan bahsetmiyoruz ki..

Şu an cezaevinde olanlar, “Biz gösterinin başında orda idik. Ama sonrasında kontrolden çıktı. Biz de polise saldırılardan, kamu mallarına verilen zararlardan şikayetçiyiz.. O yaşanılanları tasvip etmiyoruz” diyerek sorumluluktan kurtulsunlar..

Günlerce devam eden sokak hareketlerinden ve her gün devam eden tahriklerden bahsediyoruz..

Sandıktan çıkan iktidarı deviremeyince..

“Suç ile, sanıklar arasında irtibat yok” diyerek, kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar..

Ahlaksızlığın bu kadarına pes denir..

Yargıtay’ın mahkumiyet kararlarını onadığı kişiler suç işlememiş ise..

Suçu işleyenler kim, söyler misiniz,  “masumların suçlulardan ayrılması”nı istiyor görünen vicdansızlar..

Milyarlarca liralık kamu zararına sebep olan o olaylardan dolayı, 1000 kişi yargılanmıştır, 200 kişi cezaevindedir.. 100 kişinin mahkumiyeti kesinleşmiştir..

Bunların dışında üç kişi, gezi isyanı ile ilgili gösterilip, ceza verilmeye çalışılıyordur..

“Sorumlular zaten yakalanmış. Mahkumiyet kararları verilmiş. Bu üç kişiden ne istiyorsunuz” denilerek, bir itiraz olur, “Acaba?” der, dinlerim..

Ama “Gezi sivil bir direniştir” diyen ahlaksızlar için tek kelime ile “Camiye ayakkabı ile girmenin neresi sivil direniş.. Mihraba ayakkabı ile oturmak. Minbere ayakkabı ile çıkmak.. Nasıl sivil direniş olur.. Polis aracını ters çevirmek.. Yüzlerce belediye otobüsünü yakmak, camlarını kırmak, nasıl suç değilmiş gibi gösterilir.. Nasıl sivil direniş diyerek tanımlanır” diyemeyen “Hak” yerine, “sosyalistler”in sözcülüğüne soyunan ilahiyatçılar..

Topu topu bir elin parmak sayısı kadar bile olmayan, gezi isyanınından mahkumiyet alanlar için..

Çırpınıyorlar..

Cezaevinden çıkarmak için, tepiniyorlar..

O bildiride, “Sanıklar düşmanlaştırılmış” diyenlere sesleniyorum..

Savcı Selim Kiraz’ı, adliyedeki odasında, kafasına tabanca dayayıp, sonrasında şehid edenler için de, bir bildiri imzaladınız mı?

“Devletin savcısı düşmanlaştırılmış” dediniz mi?

Devletin savcısının şehid edilmesi için tahrik edenler, cinayette tabancayı temin edenler, teröristlerin arkasındaki güçler için “Bunlar bulunup çıkarılmalı ve cezalandırılmalılar” dediniz mi?

Savcı Selim Kiraz için adalet istediniz mi?

İstediniz mi ki; Selim Kiraz’ın öldürülmesine sebep olan gezi isyanının organizatörlerinin tahliye olmaları için, bildiri imzalıyorsunuz..

Sizde hiç vicdan yok mu?

İmam hatipli bir savcı, hiçbir kusuru, hiçbir yanlışı olmadığı halde, vicdansız geziciler tarafından, görevi başında iken hunharca şehid edilmiş..

“Ben onu görmedim, ben o olayı bilmiyorum, ben o cinayeti duymadım” diyen Taşgetiren’ler.. Ocaktan’lar..

yazının devamı