SİYASET

Abdurrahman Erzurum : AVRUPA SINIRI İZMİR’DEN BAŞLAR

Tarih
06 Nisan 2016
İzlenme
1689 Kişi

Suriyelilerin çilesi devam ediyor. Milyonlarca Suriyeli Avrupa’da çeşitli ülkelere girebilmek için sınır kapılarında sağlıksız kamplarda tutuluyor.

Avrupa ülkeleri, Suriyelileri ülkelerine almak istemiyorlar. Bunun için Türkiye’ye birçok ödün ve para vermeye bile razı olup yeter ki bu mültecilerden kurtulalım diyorlar.

Avrupalılar, dinleri, dilleri, ırkları, kültürleri farklı bu insanlarla bir arada yaşamak istemiyorlar. Hep medeniyetleri ile, kültürleri, değerleri ile övünen Avrupa bu sınavı veremiyor.

Türkiye ise yaklaşık 3 milyon Suriyeliyi ülkesine kabul edip onlara yaşanabilecek alanlar ve ihtiyaçları için gerekenleri yapıyor. Türkiye gerek devlet imkanları gerekse Kızılay, Beşir, İHH gibi yardım dernekleri ile Suriyelilere dost elini uzatmaya devam ediyor.

Tabi ülkenin bu Suriye tutumu ülkede yaşanan herkes tarafından kabul görmüş ve onaylanmış değil. Bir kısım vatandaşlarımız Suriyelilerin ülkede olmasından rahatsız. Bu görüşte olan vatandaşların sesi olan ve başından beri Suriye politikasını eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa’dan Suriyelilerin hayat şartlarını iyileştirmek için alınacak olan parayla ilgili olarak; “Biz verelim onlara 6 milyar Euro’yu, bütün Suriyelileri, Afganları, Pakistanlıları kendileri alsınlar” dedi.

En son olarak da Yunanistan’dan geri gelecek Suriyeliler için Geri Kabul Merkezi’nin oluşturulacağı İzmir Dikili’de bir grup vatandaş duruma itiraz etti. Dikili’nin altyapı ve güvenlik açısından 20-25 bin göçmeni kaldıramayacağı mazeretini savunan Dikilililer, Suriyelileri istemediklerini belirttiler.

Biz olaya her zamanki gibi farklı bir noktadan bakmayı deneyeceğiz. Tarihi günümüzden yaklaşık 7 bin yıl öncesine dayanan Dikili üzerinden bir bakış açısı oluşturmaya çalışalım. Şimdiden söyleyelim amacımız Dikili’de yaşayan vatandaşları eleştirmek değil, yeni bir bakış açısını gözler önüne sermektir.

Öncelikle tarihi çok eski olan Dikili’de tarih boyunca hangi milletler yaşamış bir sayalım isterseniz.

Dikili’de sırasıyla; Akalar, Eoılı’ler,Lidyalılar, İranlılar, Frikyalılar, Mysialılar, Romalılar, Bergamalılar, Bizanslılar, Cenovalılar, Selçuklular ve Osmanlılar hakim olmuşlardır. 1919-1922 yılları arasında Yunanlıların işgali altında 4 yıl geçiren giren Dikili, 14 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Dile kolay 7 bin yıl ve bilinen 15’e yakın devlet. Binlerce nesil ve milyonlarca insan yaşamış bu topraklarda.

Bazı bilim adamları son on bin yılda 300 civarında kavmin Anadolu’yu yurt edindiğini söylerler. Bu kavimler yüzlerce, binlerce yıl içinde Romalı, Bizanslı, Persli ve Cumhuriyet öncesi Osmanlı kimliklerine sahip olmuş, konuştukları dil ve kültürlerini değiştirmişlerdir.

Onlarda bu topraklarda doğmuş, büyümüş, evlenmiş, geçimini sağlamış, çoğalmış, yaşlanmış ve nihayet ölmüşler. Şimdi fert olarak hayatta elimizden alınmayacak zannettiğimiz o toprakların binlerce farklı sahibi olmuş. Dünyanın diğer toprakları gibi Dikili de milyonlarca kez mutlu ve üzüntü dolu olaylara sahne olmuş. Binlerce ev yapılıp yıkılmış, saraylar, hanlar, tapınaklar toprağın altına girip kaybolup gitmiş.

Bu bir, şimdi bir başka bilgi ile bakışımızı güçlendirelim.

Osmanlı Devletinde ilk nüfus sayımı 1831 yılında yapılmış ve sadece erkekler sayılmıştır. Anadolu’da Erkek Nüfusun Dinlere Göre Dağılışı şöyle gerçekleşmiştir. Yaklaşık 2 milyon Müslüman, 360 bin Hristiyan, 7 bin Kıpti, 5 bin Yahudi, 17 bin de Ermeni olmak üzere toplam 2 milyon 300 bin kişi vardır.

1897 yılında ise kadın erkek toplam 14 milyon Müslüman varken, 2.5 milyon Rum, 1 milyon Ermeni, 830 bin Bulgar olmak üzere Yahudi, Keldani, Manini, Süryani toplam 6 milyon yabancı vardır.

1910 yılına ait tahmini rakamlara göre, Anadolu sınırları içinde 16 milyon nüfus bulunmaktaydı.

1.Dünya Savaşı,Türk-Ermeni çatışması ve Kurtuluş Savaşı sonucunda sivil-asker olmak üzere yaklaşık olarak üç milyon kayıp vermiştir.Bunun sonucunda Anadolu’daki Türk nüfusu 10.5 milyondur.Buna Balkanlardan mübadele ve göçlerle gelen Türk nüfusun ilâvesiyle Anadolu daki Türk nüfusu 13.5 milyona ulaşıyor.

1927 nüfus sayımına göre Anadolu’daki Türk nüfusunun 13.5 milyon olduğunu göstermektedir.

Şimdi gelelim son tarih dersimize;

Bugünkü Türkiye’nin oluşmasında, yaklaşık 200 yıldan beri süren ve büyük çapta Anadolu’nun kimlik değişimine neden olan göç dalgaları önemli rol oynamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu, 1789’da Kırımdan gelen 500 bin kişi ile ilk kez göçle tanışmıştır.

Kırım Tatarlarıyla başlayan göç dalgalarını, Gürcüler, Çerkezler, Abhazlar, Dağıstanlılar, Çeçenler, Lazlar, Bulgar Türkleri, Makedonlar, Arnavutlar, Polonyalılar, Yahudiler, Araplar, Avarlar, Azeriler, Yunanistan Türkleri, Kıbrıs Türkleri, Boşnaklar, Pomaklar, Romenler, Yugoslavlar, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler, Karakalpaklar, Balkarlar, Karaçaylar, İnguşlar, Doğu Türkistan Türkleri, İranlılar, Afganlar, Kürtler, Kosovalılar ve son olarak da Suriyeliler olmak üzere yaklaşık 10 milyon kişi takip etmiştir.Dile kolay 10 milyon kişi…

Yani bugünkü Anadolu’nun demografik yapısı,Anadolu’da yaşamış 300 kavim ve Orta Asya’dan göçüp gelen Türkler ve sonradan Anadolu’ya gelen göçlerden oluşuyor.

O zaman yazılanları özetleyecek olursak neymiş; Bu topraklarda binlerce yıldır, onlarca kavim, milyonlarca insan yaşamış ve hepsi bir karış toprağı bile götüremeden, toprak olup gitmiştir. İkincisi Anadolu’da 1927 yılına kadar Türk nüfusu 13 milyonu geçememiş ve çeşitli coğrafyalardan göç eden insanların karışmasıyla ve bir süre sonra sisteme uyum sağlamasıyla bir Türk milleti kavramı oluşmuştur.

Bugün ülkemizde yaşayan birçok insanın bu topraklardaki geçmişi 150 yılı geçmemektedir. Bu topraklar, hayatını kurtarmak isteyen, rızkını kazanmak isteyen insanların durağı olmuştur. Anadolu, 700 yıl önce Söğüt’e, Orta Asya’dan göçen Kayı boyu için neyse, 5 yıldır ülkelerini bırakıp gelen Suriyeliler için de aynıdır.  Kimse keyfinden yurdunu, toprağını bırakıp kilometrelerce öteye gitmek istemez. Dün Kayı’yı buraya iten güç Moğol ise, bugünde ya Rusya olmuş, ya Sırp olmuş veya Esad olmuştur.

Bu konuda o kadar çok felsefi yazılar ve yorumlar yapılabilir ki sayfalarımız yetmez.

Konuyu şöyle özetlemek gerekirse, 1828 – 1829 yıllarında Rusya baskısıyla Anadolu’ya göçen 1 milyon Gürcü’nün, 1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan gelen yaklaşık 400 bin Türk’ü kabul etmemesi ne kadar yanlış olacaksa şu anda da ülkemize göç edenlere karşı çıkmak da aynı oranda yanlış ve gayriinsanidir.

Biz bu toprakların eğittiği, büyüttüğü en geniş anlamıyla necip Türk milletiyiz. Atalarımızın kemiklerini sızlatmamalıyız. Onlara yapılmayanı, başkalarına yapmamalıyız.
Kimin 5 dakika sonrası ne hale geleceğini bilemediğimiz bu dünyada, geliş ve gidiş amacımızı bilmeden, dünyaya çok farklı pencerelerden bakmadan refah ve huzura kavuşabileceğimizi sanmıyorum.

Her şey biraz okumak ve empati ile aslında çok daha güzel olabilir.  Hadi var mısınız hep birlikte kainat kitabını okumaya…

Ajanshaber
6 Nisan 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER