DÜNYA

Süleyman Seyfi Öğün : Bunama ve çılgınlık arasında

Tarih
23 Şubat 2024
İzlenme
611 Kişi

Aşağı yukarı 9 ay kadar bir zaman kaldı. Tekmil dünyâ kilitlenmiş, ABD’de yapılacak seçimlerin neticesini bekliyor. Doğrusu bu zaman zarfında, dünyâyı derinden etkileyecek bir hâdise veyâ hâdiseler beklemiyorum. Futbol tâbiri ile söyleyecek olursak, herkes top çevirecek.

Meselâ Ukrayna-Rusya savaşındaki taraflardan birisi olan Rusya muhtemelen bâzı ilerlemeler sağlayacak. Artık silâhları iyiden iyiye azalmış olan Ukrayna ise var gücüyle belli hatlarda tutunmaya çalışacak. Putin Trump için, Zelenski ise Biden için duacı olacak.

Trump’ın gelişini dört gözle bekleyen Netanyahu liderliğindeki İsrâil ise Gazze’de yürütmekte olduğu savaşı tırmandıracak, Refah’a yığılmış zavallı sivillerden öldürebildiği kadarını öldürecek, kalanını ise Sina’ya sürmeye gayret edecek.

Zaman zaman ateşi harlansa da Irak ve Sûriye’de nispeten yatışmış bir manzara izleyeceğimizi düşünüyorum. İran artık iyice sinmiş durumda. Çok arzu ettikleri Şii-Sünnî savaşı şimdilik tehir edilmiş vaziyette.

Avrupa ise Trump’tan alabildiğine korkuyor. Yaralanmış ve azgınlaşmış olduğunu düşündükleri Rusya karşısında ABD tarafından yalnız bırakılacaklarından endişe ediyorlar. Başta Almanya olmak üzere sanayilerini hızla askerîleştirmenin derdine düşmüş durumdalar.

Evet bu ara fasıl silâhlanmayla geçecek. Şimdi düşünelim; bu bir üretim işi ve ekonomik olarak düşünecek olursak her üretim gibi bunun da bir tüketimi olacak. Eskiden olsa manzarayı bu kadar dehşet verici bulmazdım. Soğuk Savaş, hattâ 2000’li senelerin başlarında silâhlanma işi merkezin işi değildi. Evet, tabiî ki ABD tek başına kendi silâhlanmasını devâm ettiriyordu. Ama Soğuk Savaş devrinde rakibi olan Sovyetler çöktükten sonra onun yerini alan Rusya’nın ilk on sene içinde askerî yapıları neredeyse darmadağın olmuştu. Gorbaçov ve Yeltsin iktidarlarında Rus askerlerin tank dâhil ağır silâhlarını sattıkları karaborsalar ortaya çıkmıştı. Neyse ki, bilhassa Putin işbaşına geldikten sonra sıkı bir toparlanma sağladılar.

II. Umûmî Harp içinde askerî açıdan iyice yırtıcılaşan Japonya ve Almanya ise silâhsızlandırılmıştı. Avrupa devletlerinin bütçeleri içinde askerî harcamalar son derecede düşük tutulmuştu. Belçika, İsviçre, İsveç ekonomileri silâh üretiyor, ama bunları daha çok ihraç ediyordu. Yâni esen hava, gelecekte dünyâ barışının daha da sağlamlaşacağı; Avrupa’da II.Umûmî Harp benzeri bir felâketin bir daha yaşanmayacağı iyimserliğini taşıyordu. Afrika’da, Ortadoğu’da, Asya’da kanlı çatışmalar ise umurlarında değildi. Nasıl olsa kendileri zarar görmüyordu. Tam aksine bu çatışmaların devâm etmesi satışları ve kendi refahlarının devâmı içindi.

Bugün tablo çok farklı. Rusya-Ukrayna savaşı, Soğuk Savaş ve sonrasında dünyânın yarı merkez ve çeper coğrafyalarına püskürtülmüş savaşların yeniden merkeze taşınma riskini ortaya koyan bir gelişmeydi. Bu sene itibârıyla Çin askeri harcamalarda %7.2 arttırma karârı aldı. ABD’nin konvansiyonel olarak harcamaları hâlâ Çin’in 4 katı. Buna rağmen o da geçen seneye göre harcamalarına 45 Milyar Dolarlık bir ek fasıl ekledi. Kaşla göz arasında Japonya’nın önündeki engeller ortadan kaldırıldı. Japonya bu seneki askerî harcamalarında 52 Milyarlık bir ek harcamayı kabul etti. Bu da yaklaşık %27’lik bir artış demek. Avustralya’nın ise bu seneki askeri harcamaları 31 Milyar Dolara tekâbül ediyor. Avrupa devletlerinin 2022 senesindeki askerî harcamaları toplam olarak 345 Milyar Dolar tutuyor. Bu rakam 2021 senesindeki meblağın 100 Milyar Dolardan daha fazlası. Bu rakam ve oranlar önümüzdeki üç beş sene düşünüldüğünde daha da tırmanacak görünüyor.

Siyâsetin, savaş ihtimâlini en aza indiren sanat olduğu söylenir. Medenî durum, siyâsal-diplomatik aklı savaşma reflekslerinin önüne koyan durumdur. Garip olan husus ise, dünyâdaki siyâsal kadroların bu manzarayı ortadan kaldırmak bir tarafa üzerine âdeta benzinle gitmesi. ABD’deki kurumsal aklı güya Biden temsil ediyor. Gelin görün ki sakatlanmış bir akıl bu. 1960 ve 1970’lerin başlarında ortaya çıkan ve insanlığa umut veren, Yumuşama ve Barış İçinde Birarada Yaşama gibi başlıklarla anılan; mühendisliğini Kissinger ve onun gibilerin yaptığı bir sürecin delinmesidir bu. Bu süreç uzun bir sürece yayılıyor. Belki de başlangıcı Gerald Ford devrinde Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi neoconların Beyaz Saray’a sızmalarıydı. Yumuşamadan hiç hoşlanmadılar ve danışmanlıkları boyunca Kissinger’ın kurduğu yapıyı alt üst etmek için her şeyi yaptılar. Bugün aynı kafa bunama alâmetleriyle mâlûl Biden idâresini de teslim almış vaziyette.

Siyâset sınıfının yozlaşmasını büyük ölçüde uygulanan neoliberal siyâsetlerin bir fonksiyonu olarak görüyorum. Neoliberaller bürokrasiyi geriletmek ve ortadan kaldırmak için siyâsetçilerin ve bürokratların önüne öyle akıl dışı ve olmayacak hedefler koydular ki, herkes bu hedeflere ulaşmak adına sahtekârlaştı. Gerçekleşmemiş hedefleri gerçekleşmiş gibi gösterdiler. Siyâsete matematik ve istatistik girdikçe bu daha da pekişti. Blair ve Brown’ın hedefi güya bürokratik hantallığı ortadan kaldırmak ve düşen verimlilikleri yeniden arttırmaktı.

yazının devamı 

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

  • YORUMLAR
  • KIYAS

    23 Şubat 2024
    0 0
    GÜZEL..
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER