GÜNCEL

Sibel Eraslan : Hanımefendi’nin üzüntüsünü silecek bir jest

Tarih
22 Ağustos 2014
İzlenme
1416 Kişi
22 Ağustos 2014...Ankara! Rengi gridir benim için, çünkü büyük mahkemelerin hepsi oradadır çatık kaşlarıyla. Arkadaşlarımın, akranlarımın hayatını, bir natürmort dayatmasıyla kapatmış, ışıklarımızı söndürmüş bir “Nick The Chopper” zihniyeti otururdu vaktiyle başkentte.
Bana uzun yıllar sadece iki tür mektup gelmiştir Ankara’dan; ya merkezi sistemle girdiğim sınav sonuçlarının veya hakkımda verilmiş cezaların yazılı olduğu zabıtlar. 22 Temmuz 2007’den itibarense Ankara’dan gelen mektuplar değişti benim için... Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül Hanımefendi’den gelen davet mektuplarının yeri, bu yüzden apayrıdır bende.
Belki yeni nesil için çok anlamı olmayabilir, lakin ahir ömründe başörtüsü yüzünden kovulmadığı itilip kakılmadığı yer kalmamış benim gibiler için Devlet Başkanımızın huzuruna “haddi bildirilecek bir suçlu” olarak değil de, “misafir” olarak çağrılmak, bir milattır, çığırdır. Rahmetlik Aşık Veysel’e de benzeri bir davet gelmiş vakti zamanında, ne ki yamalı kasketi, eskimiş urbası, kırık sazıyla Çankaya’ya avdeti münasip görülmemiş, uygunsuz bir meczup zannedilmiş, geldiği otobüse bindirilerek köyüne geri yollanmış. Keza davet sahibi Hayrunnisa Gül Hanımefendi’ye başörtüsünden dolayı, daha birkaç yıl öncesine kadar reva görülen tavırlar da aklımızdayken... Hayrunnisa Hanım başörtüsünden dolayı üniversiteye kayıt yaptıramadığı gün, etrafları bugünkü gibi kalabalık değildi, yanında eşi Abdullah Bey’den başka birkaç örtülü kız vardı. Abdullah Bey 2 Mayıs 1999 günü milletvekili Merve Kavakçı’ya yapılan linç girişiminde de Merve’nin hemen yanındaki tek adamdı. Neydi o günler? Generallerin Hayrunnisa Hanım’a sırt dönmeceleri, kahırdan çatlayarak küplere binen teyzeler, 9. Senfoniler, cumhuriyet mitingleri, protokol protestoları neler neler... Tüm bu ağır birikimler, ürkütücü usandırıcı hatıralar eşliğinde de düşünülsün “Çankaya’nın Halka Açılışı” başlığı.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Beyefendiyi, yüzünden hiç eksilmeyen “gülümsemesi” ile hatırlayacağız, veda gecesinde böyle düşündüm. Onu Milli Görüş Hareketi içinde tanıdık, onu çalışkanlığı ve siyasi başarıları kadar, çok ağır nice çetin ateşlerin içinden birlikte geçtikleri yol arkadaşlarıyla tanıdık. Ki bu sınanmış dostluğun, kardeşliğin en önemli ismidir Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan. Tayyip Bey’in Abdullah Bey’e en samimi ifadesidir: “Kardeşim”... Yolları birdir bu iki “kardeş”in, lakin mizaçları farklıdır, birisinde Hz. Hüseyin’in şaha kalkmış onurlu şecaati baskınsa, diğerinde Hz. Hasan’ın barışsever, feragatçi, bitiştirici rengi hakimdir. Bunları bir gazeteci olarak değil, açtıkları zorlu yolun medyunu şükranı olan halktan birisi olarak kaleme alıyorum.
***
Vefa, bir emeklilik ikramiyesi değildir. Değerler birikiminin yüklediği sorumluluk olarak hayat tarzıdır vefa. Cumhurbaşkanımızın Veda Resepsiyonu’nda, İHH Genel Başkanı Avukat Bülent Yıldırım’la beraberdik. Akıncıların son reisi Mehmet Güney ağabeyimizle gelmişlerdi. İkisi de bu tip protokollerin insanı değildirler, kaçınırlar alayişten nümayişten. Lakin Bülent dedi ki;“Cumhurbaşkanımıza vefa borcumuz vardır”. Birkaç kez ısrarla aranınca da, Ankara yollarına düşmüşler. Sevgili kardeşim Bülent, ömründe ilk kez kravat takmanın baskısıyla (zaten aynaya bakmadan bağladığı için yamuk da duran boyun bağıyla) bunalıyordu. Gazze’den gelen haberlerin iyi olmadığını İsrail’in ateşkesi çiğnediğini de konuşurken, Bülent Yıldırım’la fakülteden bu yana süren 25 yıla yakın albümümüz de saçılıyordu içimde. Onu ya savaş ya afet altında sırtındaki techizat yeleğiyle çekmiş hep vicdanımda taşıdığım vizör. Köşk’e, vefanın hatırı için taktığı kravatla çıkmış bu adamı normal şartlarda yatırıp kesseler kimse boyun bağı takamaz. Adamın eline bir dal parçası versen, şimdi bundan bir sal yapıp doğru Filistin’e der... Ama işte kravat takmış o geceye hürmeten. Hatır, demiri kesermiş. Ben farklı mıydım sanki, kız kardeşimden ödünç aldığım topuklu ayakkabıların tepesinden düşüp de alnımı yarmamak için üç kulhuvallah bir elham bile okumuştum. Sırf “Hah hayt... Geldi bidon kafalar” demesinler diye... Cumhurbaşkanımız ve Hanımefendi bizi fark edebildiler mi o kalabalıkta emin değilim, ama bu vefa gecesinde davet sahiplerimize laf söz gelmesin diye, ev sahiplerimizi ele güne mahçup etmeyelim diye hassastık hepimiz de. “Yakışmış be kardeşim” dedim Bülent Yıldırım’a, alnının terini siliyordu...
Alın teri... “Ancak çilesini çekenlere, bir dava için alınteri dökenlere has bir şeydir vefa” dedim o gece Bülent Yıldırım’a, Mehmet Güney’e, hattat Hasan Çelebi’ye bakarken... Bunlar az konuşup çok iş yapan adamlar, iğneyle kuyu kazarak geldiğimiz binbir emek ve fedakarlıklarla taşları üst üste koyarak yürüdüğümüz yolda, harcamayı değil dahil etmeyi, fitneyi değil ikramı ve tevhidi maharet sayanlar... Öne çıkmazlar... Arkada dururlar.
İstedim ki Hanımefendi, alicenap davetlerine katılan bu sessiz ve güzel emektarların dile getirilmemiş esprili ruh halini de bilsin... Bilsin ve ne olur üzülmesin.
Gerçek intifada, sırf sizin hatırınıza kravat takarak gelmişti huzurunuza Efendim.
İnşallah milletçe memleketçe, çok güzel günlerimiz olacak. Siz sabırla gülümsemeye devam edin çünkü gülümsemek yakışıyor size Hanımefendi...
Star

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER