SİYASET
Hilal Kaplan : Keşke ‘güvenli ev’inde kalsaydı...
Tarih
22 Temmuz 2019
İzlenme
5251 Kişi
Ahmet Davutoğlu, 2009'da dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başdanışman olarak atanmadan önce akademi dışında adını bilen pek yoktu. Ardından hızla önce Dışişleri Bakanlığı'na, ardından Başbakanlığa yine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından getirildi.
Davutoğlu, AK Parti Kongresi'nde partinin başına ve başbakanlığa getirilmeden, "Benim Başbakanım Davutoğlu" başlıklı bir yazı yazmıştım. Çünkü birikimine güveniyordum,ilimle iştigal edenlerin siyasi hırslarının daha az olacağını zannediyordum, akıl dışı maceralara girmeyeceğini sanıyordum.
Ancak Davutoğlu, koltuğa oturur oturmaz pek çok noktada hırsına yenik düşen bir isim olduğunu kanıtladı. Devlet içinde paralel devlet, parti içinde paralel parti kurmaya kalktı. Tüm hataları ve ihanetleri bu köşenin gövdesine sığmaz ama örnekler vermek isterim.
Başbakan olduğu zaman 17-25 Aralık'ın üzerinden nerdeyse bir yıl geçmiş, FETÖ'nün devlet içindeki dallı budaklı çetrefil yapısı çözümlenmeye çalışılıyordu. Davutoğlu, bu sürecin en kritik sac ayaklarından biri olan ve dört bakanı Anayasa Mahkemesi'nin önüne, yani "Yüce Divan"a yollamak için Meclis'te yapılan oylama sırasında partisini yalnız ve 'başsız' bırakıp İngiltere'ye gitti. Bu, Erdoğan'a, 'bir mücacelen varsa kendin yürüt, beni karıştırma' mesajıydı. O AnayasaMahkemesi'nin iki üyesinde ByLock çıktığını hatırlatmak isterim. Ayrıca FETÖ'cü kadın üyelerin kelepçelenerek tutuklanmasını eleştirip, ilgili Emniyet Müdürü'nü de görevden alanın aynı Davutoğlu olduğunu not düşmek isterim. Sizce bu adımlar, güvenlik bürokrasisine FETÖ ile mücadele noktasında nasıl mesajlar vermişti?
Davutoğlu'nun Başbakanlıktan alınmadan kısa bir süre önce, Nisan 2016'da, 'çözüm süreci yeniden başlayabilir' minvalindeki sözlerini ve Erdoğan tarafından glen tepkilerihatırlarsınız... Bu meselede de aralarında derin bir görüş ayrılığı olduğunu, bir sene önce, Cumhurbaşkanı'nın Mart 2015'te, Davutoğlu ekibinin Öcalan'la görüşmek üzere bir İzleme Komitesi kurulması fikrini eleştirdiği şu sözlerinden anlamıştık:
"Ben gazetelerde okuyorum. Böyle bir şeyden doğrusu benim bir haberim yok. Şunu da çok açık net söyleyeyim. Bu olaya da ben olumlu bakmıyorum."
Aynı Davutoğlu, Avrupa Birliği'nin 'vize muafiyeti' karşılığı önkoşul olarak dayattığı, yasalarımızdaki terör suçları çerçevesinin yumuşatılmasına da göz kırpmıştı ki, Erdoğan medyaüzerinden çok sert müdahale etmişti:
"Terör tanımını değiştir demek, terörle mücadeleden vazgeç demektir. Bu da terörün yanında yer almaktır... Neymiş terör konusundaki tavrımızı yumuşatmalıymışız. Yahubana bak, siz ne zamandan beri Türkiye'yi idare etmeye başladınız? Kim size bu yetkiyi verdi?"
Bunlar retorik sorular mı, gerçek sorular mı; takdiri okurlarımıza bırakıyorum.
Bugün 'devletin itibarının korunmadığından' bahsediyor ya Davutoğlu...
Obama ile görüşmek için Merkel'i araya sokarak randevu istediğinizde, devletin itibarı umurunuzda mıydı?
Ya ülkenin çıkarları aleyhine olsa da Avrupa'ya şirin görünmek için Mülteci Anlaşması'nı imzalarken?
yazının devamı
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ
Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER
YORUM YAPIN
Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.