SİYASET

Harun Alanoğlu : Bir şansımız daha olmayabilir

Tarih
25 Nisan 2016
İzlenme
6416 Kişi

Osmanlı devleti'ni yıkanların, tekrardan ayağa kalkmaması için o büyük medeniyeti oluşturan ana unsurları; yani türk'ün tahtını arab'ın dinini kürt'ün ilmini yok etmeleri, yok etmek için de öncelikle bu unsurları birbirlerinden ayırmaları gerekiyordu. Bunun için en iyi araç milliyetçilikti. Konunun araplarla ilgili olan kısmı bu yazının konusu olmadığı için geçiyorum..
Cumhuriyetin kurulmasından sonra yeni devlet, kurucu üst akıl'ın talimatıyla, kürtlere karşı sistematik bir baskı başlattı. "Türkiye devleti" adına, türk ismiyle, muhataplarının da kürt olduğunun üzerine basa basa yapılan, çoğu zaman sebepleri çok basit olan hatta bazı yerlerde keyfi diyebileceğimiz kadar basit olan baskılardı bunlar. Bu baskılara karşı gösterilen en ufak bir tahammülsüzlük de büyük bir isyan olarak gösteriliyordu. ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan iletişim imkansızlıklarından dolayı gerçekleri öğrenme imkanı olmayan türk halkına da kürtlerin bölünmek istediği, bu yüzden de isyanlar çıkardıkları propagandası yapılıyordu. Bir süre sonra planın bu kısmı başarılı olmuş, islam medeniyeti altında yüzlerce yıl tek millet olarak yaşayan ve bugün aynı coğrafyayı paylaşan halklardan ikisi, türkler ve kürtler farklı birer milet olduklarını kabullenmişlerdi. İlk aşama başarılı olduktan sonra bu ayrışmayı ülke genelindeki bir düşmanlığa çevirebilmek için üniversiteler kullanıldı. Üniversitelerde, kürtlerin yaşadıkları zulümden habersiz, onların sadece bölünmeye çalışan asi insanlar olduklarını düşünen bu yüzden onlardan nefret eden ve onlara karşı vatanlarını koruduklarını zanneden türklerle, türklerin bu toprakları tek başlarına sahiplendiğine, kendileriyle aynı topraklarda yaşamak istemediğine ve kendilerine zulümden başka birşey yapmayacaklarına inandırılmış, kendilerini türklere karşı savunmak için her şeyi yapmaya şartlanmış kürtler öğrenci olarak bir araya getirildi, çatışma kaçınılmazdı, büyük ve acı olaylar yaşandı. Milliyetçi küçük gruplar zamanla büyük kitleler haline getirildikten sonra da teşkilatlanmalar başladı, 1966'da islami gelenekle süslenmiş ama üst perdeden türkçü söylemleriyle öne çıkan ülkücü ocakları kuruldu, hemen ardın da isminden ne fikirde olduğunu anlayacağınız devrimci doğu kültür ocakları kuruldu, ama bir hata yapılmıştı kürtler dindar insanlardı ve kürtlükle komünizmi yan yana getiremiyorlardı, komünist fikirlerle öne çıkarılan kürtçü liderler de halk üzerinde etkili olamıyordu. bu sorunun çözümü için büyük planın içindeki küçük planda oynama yapıldı. Devrimci doğu kültür ocakları kapandı ve kürtler üzerindeki devlet baskısı tekrar artırıldı. Kürtlerin dilleri ve ırkları inkar ediliyor, kültürleri aşağılanıyor ve devlet şiddeti görüyorlardı, tabi ki batıdaki türklerin bunlardan haberi olmuyordu, çünkü olmaması gerekiyordu. 1984 yılında pkk ortaya çıktı ve yaptıkları bir karakol baskınıyla, kürtlerin gördüğü zulme karşı kürtler adına savaştıklarını ilan ederek kürtlerin desteğini istedi. Devlet de batıdaki söylemlerinin tersine neredeyse tüm kürtlere pkk'lı muamelesi yaparak onları pkk'nın kucağına itti. Devletin bir başka politika gereği aynı tarih diliminde dindar kesime de farklı nitelikte baskılar yapıyor olması pkk'nın işini kolaylaştırmış, kürt halkı türk devletine, türk halkı da kürtlere düşman edilmişti. Asıl amaçlanan olmuş pkk'lılık önemli bir kitle tarafından kürtçü bir ideoloji haline getirilmişti ve ideolojiler silahlarla öldürülemezdi, buranın altını çizin ve bu sözü sakın unutmayın "ideolojiler silahlarla öldürülemez". bu konuya tekrar değineceğiz. ortaya çıkan bu ideolojinin lideri abdullah öcalan'dı yani nam-ı diğer apo. Apo, örgütü istenilen yere getirmişti ama tek adamdı ve üst akıl tek adama bağlı projelere pek güvenmezdi. Türkiye'de de ekonomik ve siyasi krizlerin yaşandığı, halkın buhran içinde olduğu bir dönem; yani teröre ihtiyacın olmadığı bir dönem yaşanıyordu ve bu, pkk'nın dönüşümü için en iyi zamandı. kim bilir belki o sıkıntıları da bize bu sebepten yaşatmışlardı. O güne kadar Türkiye'de bile güvende olan apo'ya birden bire dünya dar geldi, saklanacak ülke bulamadı ve yakalanıp öldürmeyin talimatıyla türkiye'ye teslim edildi. Herkes bayram ediyordu. Bu, bu kadar kolay olmamalıydı ama oldu çünkü bir tuzaktı, üst akıl oyun oynuyordu. Apo'nun hapisanede çeşitli algılar için kullanılacak olması bir yana pkk'nın başına sayısından emin olamadığım kadar çok lider atandı, görünürde bunlar sadece örgütü yönetiyorlardı son sözü ise hala apo söylüyordu, bunun aslını az sonra anlayacağız..
            Yeni türkiye eskisi gibi değildi, kendi planlarını yapıyor kendi kararlarını alıyordu, büyümek için uğraşıyor ve bunun için ayağındaki prangalardan kurtulmaya çalışıyordu. Çözüme odaklıydı, bu bağlamda apo'ya bir teklif yaptı "örgütte revizyon yapılsın ve örgüt bundan sonra bu bölgede küresel güçlerin terör örgütlerine yani elkaide, ışid, iran hizbullahı gibi örgütlere karşı bizim için savaşsın" teklifiydi bu. Başarılı olunursa bir taşla iki kuş vurulacaktı. Hem uzun yıllar başımıza bela olmuş terörden kurtulacaktık hem de sınırlarımızın hemen dışında, sınırlarımızı küresel güçlerin gayri resmi tehditlerinden koruyacak gayri resmi bir silahlı gücümüz olacaktı. (Aptal numarası yaparak ya da aptallık yaparak "askerimiz yok mu bizim, asker sınırlarımızı koruyamıyor mu" diyeceklere de resmi müdahalelerin uluslararası izinlere ve şartlara tabi olduğunu, büyük devletlerin de bu yüzden çeşitli örgütler kurup kullandığını hatırlatıp devam edelim).. Pkk ilk başta bu teklifi kabul etti ama örgüt çok başlıydı ve kendi içlerinde bir türlü anlaşamıyorlardı. Örgütün bir lideri devlete sınır dışına çekileceğiz sözü veriyordu, diğer bir lider bunu engelliyordu. yeri gelmişken söylemeden geçmeyelim. Muhalefetin cumhurbaşkanımızı itibarsızlaştırmak için çok sık kullandığı "pkk'lıları görmezden gelin emri" de bu sırada sınır dışına çıkan pkk'lıların çıkışı sırasında müdahale edilmemesi için verilmiş bir emirdi. Bizim bu adımımıza karşı küresel güçler de boş durmadı ve pkk'ya kuzey suriye de hem türklere hem araplara hem de müslüman kürtlere düşman seküler bir pkk devleti kurmayı teklif etti. bu şekilde hem türkiye'nin planını bozacaklar hem de müslüman türkler ve kürtlerle arap coğrafyasının sınır bağlarını koparcaklardı; yani ermenistan'ı kurarak türk devletleriyle coğrafi bağı koparılan türkiye'nin diğer müslüman halklarla da bağı koparılacak, türkiye, kendi sınırları içerisine hapsedilecekti. Pkk içinde bu teklifi kabul edenler ağır bastı ve pkk apo'ya rağmen bu teklifi kabul etti, pkk, apo'yu devre dışı bırakarak, türkiye'ye karşı küresel güçlerin tarafını seçti. İşte apo bugünlere tedbir olarak yakalanmış ve pkk çok başlı bir hale getirilmişti. pkk'nın teklifi kabul etmesinin hemen ardından kuzey suriye'de devlet kurma çalışmaları başladı, bu çalışma daeş'le ortak yapılıyordu. Daeş kötü adamı pkk iyi adamı oynuyordu. Bir yerleşim yerini önce daeş işgal ediyor sonra da oradaki ismi ypg olan pkk geliyor ve daeş'i o bölgeden çıkararak orayı kurtarmış oluyordu, yani daeş kullanılarak pkk'nın devlet kuracağı topraklara işgalci gibi değil de kurtarıcı olarak yerleşmesi sağlanıyor işgal meşrulaştırılıyordu. Pkk, kuracağı devlete türkiye'den de toprak katacaktı, bunun organizasyonunu da gülen cemaati yaptı, zaten hepsi farklı amaçlarla aynı yere hizmet ediyordu. Bu başarılırsa hepsinin ortak hedefi olan tayyip erdoğan'ı da tam istedikleri şekilde itibarını kaybetmiş biri haline getirip devrebileceklerdi. Devletimizin içinde muazzam bir şekilde yapılanmış olan gülen cemaati kendinden olmayan bazı önemli isimleri de gerek rüşvetle gerek şantajla kullanıyordu. Önce pkk içindeki istihbaratçılarımızın listesini kandile ulaştırarak örgütten istihbarat alımının önünü kestiler sonra da asker polis hakim savcı kimlikleriyle pkk silahlarını ülkeye sokup, pkk'nın şehirlere cephane yığınağı yapmasını sağladılar. Devletimiz istihbarat alamadığından ve bu hainliğin üst düzey devlet adamları yardımıyla yapılıyor olmasından dolayı bunu engelleyemedi ve bugünlere geldik. Ama kuzey suriye de durum başkaydı. Pkk ve daeş'in danışıklı dövüşle oradaki toprakları işgal edişini durdurmak için özel timlerimiz kimlikleri ve üniformaları olmadan, gerilla kılığında kuzey suriye'ye girerek türkmenler ve dünyanın dört bir yanından cihat için gelen aslanlarla beraber daeş ve pkk eliyle oynanan bu oyunu bozdu, savaş hala devam ediyor. yeri gelmişken şunu da belirteyim, hani muhalefet milletvekillerinin ve gayri milli medyanın "ışidçiler antep'te hatay'da tedavi ediliyor, ankara'da bile hastaneleri var" çığırtkanlıkları vardı ya, o ışidçi dedikleri yaralılar bizim kendi öz be öz askerlerimizdi, onlar da bunu bal gibi biliyorlardı ama doğruyu ne zaman söylediler ki..
Şimdi gelelim "ideolojiler silahlarla öldürülemez" mevzusuna.
Tüm aksilikler ve ihanetler ve entrikalara rağmen devletimiz bugün pkk'yı yok ediyor ama bu süreçte halkımızın çoğunluğunun göremediği ve bu yüzden farkedince itiraz edeceği bir şey var. Pkk sadece ellerinde silahlarla devlete kafa tutan belli sayıda kişinin bir araya gelerek oluşturduğu bir örgüt değildir, pkk'lılık, küçümsenmeyecek bir kitlenin zihnine sistematik bir şekilde yerleştirilmiş, diğer milliyetçi ideolojiler gibi fitne amacı taşıyan bir ideolojidir. Bu yazıya kürt sorunun kısaca da olsa tarihini anlatarak başlamamın sebebi bunu idrak edilebilmeniz içindi. Devletimiz, asker ve polislerimizle şehirlerimizi örgütün silahlı militanlarından temizliyor ama bu ideolojiyi milletin zihninden temizleyemezse bu temizlik sadece geçici bir çözüm olarak kalır ve hiç ummadığımız bir günde tekrardan karşımıza dikilir. Devletimiz bir yandan askeri mücadeleyle teröristleri yok ederken bir yandan da siyasi mücadeleyle bu ideolojiyi yok etmeye çalışmalıdır. Bunun için de, bu ülkenin artık talimatla dışarıdan yönetilen ve insanlarının zerre kadar kıymeti olmayan o eski türkiye olmadığını, bu vatanın türkler kadar kendilerinin de olduğunu, ya beraber özgür ya da beraber köle olacağımızı doğu'da yaşayan ve yaşadıkları tarihi travmanın etkisini hala atlatamamış olan kürtlere anlatabilmesi ve bizi tekrardan tek millet haline getirebilmesi gerekir. Allah bu mücadeleyi tekrar vermeyi bir asır sonra bize nasip etti, devletinizi yalnız bırakmayın, bir şansımız daha olmayabilir.. Selam ve dua ile..

25 Nisan 2016

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER