SİYASET

Ahmet Taşgetiren : Hasta toplum

Tarih
23 Ekim 2014
İzlenme
903 Kişi
23 Ekim 2014...
İsrail CumhurbaşkanıReuven Rivlin, kendi toplumu için yapıyor bu nitelemeyi. “Hastayız ve tedavi edilmemiz lazım” diyor. Ve hayati soruyu soruyor: “Biz yahudi olmayı unuttuk mu?” diye sormayacağım. Bunun yerine “İnsan olmayı mı unuttuk?” diye soracağım.”
Rivlin’in sözleri, bizde haber değeri buluyor. Muhtemel ki, İsrail toplumu için böyle bir yargılama hoşumuza da gidiyor.
Ama, bence bu “Hasta toplum” meselesine, sadece İsrail ölçekli bakmamak lazım. Belki küresel ölçekte bakmak ve o küresel ölçeğin kendi ülkemize düşen payı çerçevesinde bakmak lazım.
Ne de olsa hastalık mevcutsa bir an önce onun farkında olunması, teşhis edilmesi ve tedaviye başlanması gerekir. Hem hasta olmak hem de hastılığın farkında olmamak hastalığın tahribatını daha ada artırır çünkü.
Rivlin ne diyor? “Acaba biz insanlığı mı unuttuk?”
Bu soru dünyada hangi toplum için sorulmaz ki?
Türkiye’ye gelelim. En son 6-8 ekim olaylarını yaşadı Türkiye. Orada insanlığın devrede olduğu söylenebilir mi? Okul yakmak, kütüphane ve müze kundaklamak, yangına itfaiye vermemek, öldürdüğün insanı apartmandan atıp, yakıp, üzerinden araba geçirmek vs. Ne bunlar? Bunu yapanlarda insanlık var denebilir mi?
Ama iş “hastalık” bahsine gelince, belki orada bir duraklamak gerekiyor. Bu vandallığın ruh yapısı, insanlıktan başka yerlere düşüyorsa, o ruh yapısının nasıl oluştuğuna bakma zarureti var.
Doğrusu 30 yıllık düşük yoğunluklu savaş içinde yetişen bir nesil. Bir kısmı dağda, silahla içiçe, bir kısmı dağın gölgesinde bombalar arasında, sokakta...Oyun çağında patlayıcıları tanıyarak...
Andre Malraux Umut’ta İspanya iç harbinden bir manzara yansıtır: Ölen bir Franko askerinin çukura akmış kanına parmağını batıran ve yandaki evin duvarına “Viva la revolte - Yaşasın devrim” yazan çocuğu... Sonra der ki “Bize bir müslüman yufka yüreği lazım!” Malraux’nun insanlık arayışında ufku “Müslüman yufka yüreği”dir. İlginç olan şu ki, o Müslüman yufka yüreği, gençliği savrulma yaşayan İslam toplumlarına da lazımdır.
Kimi zaman Doğu-Güneydoğu şehirlerimizin sokaklarında, kimi zaman büyük şehirlerin bazı semtlerinde boy gösteren maskeler arkasındaki gençler tedaviye muhtaç mıdır? Dağda yaşlananlar ya da yeni yeni heyecanla oraya çıkanların ruh dünyasına bir doktor eli uzanmalı mıdır?
Türkiye, düşük yoğunluklu savaştan öte, 68’li yıllar, 70’li yıllar boyunca da, genç nesillerinin sokaklarda, okullarda ölümle burun buruna yaşadığı bir ülke oldu. Gençlerin devletle ilişkide işkence ile, cezaevi ile, ölümle buluştuğu ülke oldu. O nesillerin yaşadığı travma tedavi mi edildi, yoksa kişilikler içine nüfuz edip, “yaralı bilinçler” diye nitelenebilecek örtülü bir hastalığa mı dönüştü?
Toplumsal hastalık dediğimizde, gençlerin uyuşturucu, bonzai vs kullanmalarına gelip odaklanıyoruz. Haksız değiliz hiç kuşkusuz. Bunlar, genç neslin ruh sağlığı noktasında bir duyarlılık oluşmasına imkan hazırlıyor.
Ama iş, bu görünen olgulardan daha derin.
Şu son günlerde “intihar” vak’ası bir sorun olarak düştü gündeme. Rasim Özdenören’in “Çok Sesli Bir Ölüm”üne benzer, sosyal medyaya görüntüleriyle sunulan bir “Çok sesli intihar” olayı, insanın tek başınalığının, yalnızlaşmasının, tükenmişliğinin, hayatın anlamını yitirmişliğinin örneği olarak toplumu alarm noktasına getirdi.
Alın şu tek başına kalmışlığı, yalnızlaşmayı, tükenmişliği ve hayatın anlamını yitirmiş olmayı... Alın ve tüm dünya toplumlarını, böyle bir taramadan geçirin, kaç insanın ruh dünyasını bu sarmalın dışında görebilirsiniz ki?
Küresel bir insanlık sorunu ile karşı karşıyayız. Küresel bir insani derleniş - toparlanışa ihtiyaç var.
Kendi ülkemiz adına bir kalbi toparlanışa ihtiyaç var.
Biliyoruz, devletin, “Dağdan inecekler” için projelendirmeye çalıştığı bir “rehabilitasyon” arayışı söz konusu. Ölüm ikliminden hayat iklimine dönüş gibi büyük bir değişim demek bu. Bence buna, devletten daha çok, dağdakilerin politikasını seslendiren kadroların da kafa yorması lazım.
Ama ondan ötede, memleketin tüm sokaklarında ateşin içinde yürüyen gençler için de bir kurtarma projesi hayati önem taşıyor. Bu gençleri politik malzeme haline getirmek kadar onların geleceğine yönelik tahribat yoktur. Burada da devletle sivil - siyasi toplum elele vermelidir.
Ve ayrıca, tüm toplumun kalb sağlığı için büyük bir seferberlik başlatılmalıdır. Devlet, dini kurumlar, eğitim kurumları, aileler vs. Herkesin yapabileceği bir şey vardır. En başında da “Yoksa insanlık mı kayboluyor” gibi bir alarm durumuna ihtiyaç bulunuyor.
Star

YORUM YAPIN

Yorumlarınız editörlerimiz tarafından okunup onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ Tümü
BU KATEGORİDEKİ DİĞER MAKALELER